Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Akrabalık Ölçüsü.
Akrabalık Ölçüsü 
 
 
Akrabalık Ölçüsü 
 
Yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve 
Celle) şöyle buyurur: 
?Ey insanlar, sizi, tek bir 
nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden bir çok erkek ve kadın 
türetip yayan Rabbinizden korkup sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle 
dilekleştiğiniz Allah'dan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şübhesiz 
Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir.? (Nisa, 4/1) 
Rabbimiz Allah, insan kullarını 
bir tek nefisten yarattığını, onların aslının bir olduğunu ve aynı kökten 
türeyen dallar olduklarını beyan buyurmaktadır? Netice itibariyle insanlar, bir 
asıldan olan, aynı cinsten akrabadırlar? 
İmam İbn Kesir (rh.a.)'ın 
beyanıyla: 
?Allah Teâlâ burada, 
yaratıkların aslının bir baba ve anneden olduğunu zikretmektedir. Böylece 
yekdiğerine sevgi besleyecekler, güçsüzlerine merhamet ve şefkat 
göstereceklerdir.?[1] 
İmam Taberî (rh.a.) de şunları 
söyler: 
?Allah, bu ayet-i kerimede, 
bütün insanları tek bir kişiden yaratanın yalnızca kendisi olduğunu beyan etmiş 
ve insanlara ilk yaratılışlarını hatırlatmıştır. Tâ ki insanlar, tek bir anne ve 
babadan geldiklerini, bu nedenle birbirlerinin kardeşleri olduklarını bilsinler. 
Her birinin diğerinin üzerinde kardeşlik hakkı olduğunu anlasınlar. Böylece 
birbirine karşı insaflı ve merhametli davransınlar. Haksızlık yapmasınlar, 
zayıf olanlarını gözetsinler, onun ezilmesini önlesinler.?[2] 
 
Yegâne hayat nizamı olan İslâm, 
akrabalık bağlarına çok önem verir ve bu bağların sımsıkı olmasını emreder? 
Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.), Medine'ye hicret edip 
geldiğinde, Medinelilere yaptığı ilk konuşmasında, akrabalık ilişkilerinden 
bahsetmiş ve akrabalarla iyi ilişki kurmayı tavsiye etmiştir... 
Abdullah b. Selâm (r.a.)'ın 
rivayetiyle şöyle buyurmuştur Rasulullah (s.a.s.): 
?Ey insanlar, selâmlaşmayı 
çoğaltıp yaygınlaştırın, (muhtaçlara) yemek yedirin, akrabalarla iyi ilişki 
kurun ve halk uyurken geceleyin namaz kılın ki, selâm ile (selâmetle) cennete 
giresiniz.?[3] 
 
Cerîr (r.a.) anlatıyor: 
Biz, gündüzün ortasında 
Rasulullah (s.a.s.)'in yanında bulunuyorduk. Derken yalın ayak, kaplan postu 
rengindeki gömleklerini veya abalarını başlarına geçirmiş, kılıçlarını çekmiş, 
ekserisi hatta hepsi Mudar Kabilesi'ne mensub çıplak birtakım adamlar, Peygamber 
(s.a.s.)'e geldiler. Onların muhtaç hâlini görünce Rasulullah (s.a.s.)'in yüzü 
değişti. İçeri girip çıktıktan sonra Bilâl'e emir buyurdu. Bilâl, ezan okuyarak, 
kamet getirdi. Rasulullah (s.a.s.), namazı kıldırdı. Sonra hutbe okudu ve: 
?Ey insanlar, sizi, tek bir 
nefisten yaratan Rabbinizden korkup sakının?? ayet-i kerimesini sonuna 
(yani): ?Şübhesiz Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir.? (Nisa, 4/1) 
kadar ve Haşr Sûresi'ndeki: 
?Ey iman edenler, Allah'dan 
korkun! Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah'dan korkun! Hiç 
şübhesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.? (Haşr, 59/18) 
ayet-i kerimesini okudu. 
(Sözüne devamla:) 
?Bir adam, dinarından, 
dirheminden, elbisesinden, bir sâ' buğdayından, bir sâ' kuru hurmasından sadaka 
vermelidir. Velev ki, yarım hurma olsun.? buyurdu. 
Derken Ensar'dan bir zât hemen 
hemen elinin taşıyamayacağı kadar, hattâ elinin taşımaktan aciz kaldığı bir 
kese getirdi. Sonra birbiri ardınca herkes bir şeyler getirdiler. Neticede, 
yiyecek ve elbiseden müteşekkil iki yığın gördüm. 
Rasulullah (s.a.s.)'in 
(mübarek) yüzünün altınla yaldızlanmış gibi parladığını gördüm. Bunun üzerine 
Rasulullah (s.a.s.): 
?Her kim İslâm'da güzel bir 
çığır açarsa, o çığırın ecri ile kendisinden sonra o çığırla amel edenlerin 
ecirlerinden hiçbir şey noksan edilmemek şartıyla sevabları kendilerine aiddir. 
Ve her kim İslâm'da kötü bir çığır açarsa, o çığırın vebâlı ile 
kendisinden sonra onunla amel edenlerin vebâlı hiçbir noksanları olmamak üzere 
ona aiddir.? buyurdular.[4] 
 
Yegâne hayat nizamı İslâm, aynı 
kökten oldukları için insanlık akrabalığına çok önem vermiş, birbirinin 
kıymetini bilmek ve yardımlaşmak konularını önplana alarak teşvik etmiştir? 
Akrabalık bağlarını koparmak, yeryüzünde fesad çıkarmakla eşdeğerde olduğunu 
beyanla, bu işin, Allah'ın lânetine vesile olduğunu ilân etmiştir? 
?Demek ki, iş başına gelip 
yönetimi ele alırsanız, hemen yeryüzünde fesad (bozgunculuk) çıkaracak ve 
akrabalık bağlarınızı koparıp parçalayacaksınız öyle mi? 
İşte bunlar, Allah, onları 
lânetlemiş, böylece (kulaklarını) sağırlaştırmış ve basiret (göz)lerini de kör 
etmiştir.? (Muhammed, 47/22-23) 
Adaleti, ihsanı emreden ve, 
çirkin utanmazlıklardan, kötülüklerden, zorbalıktan sakındıran Allah Teâlâ, 
akrabaları gözetmeyi, onlara yardımda bulunmayı, akrabalık bağlarını 
sağlamlaştırmayı emretmektedir? 
?Şübhesiz Allah, adaleti, 
ihsanı, yakınlara vermeyi emreder. Çirkin utanmazlıklardan (fahşadan) 
kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir. Umulur ki, 
öğüt alıp düşünürsünüz.? (Nahl, 16/90) 
?Akrabaya hakkını ver, 
yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp-savurma.? (İsra, 17/26) 
 
Ebu Hüreyre (r.a.)'ın 
rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.): 
?Aile nesebinden, akrabanıza 
sıla yapabilecek kadar bilgi edinin! Çünkü sıla-ı rahim, aile içinde sevgi, 
malda bolluk ve ecelde ertelemedir.?[5] 
Cubeyr b. Mutim (r.a.)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurur: 
?Hısımlarla ilgilenmeyi 
kesen (ve bunu helâl sayan) kimse, cennete giremez!?[6] 
 
Ebu Hureyre (r.a.)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurdu: 
?Allah, halkı yarattı. Bu 
yaratmayı yerine getirip tamamlayınca rahim (akrabalık/hısımlık), ayağa kalktı 
da Rahmân'ın (azamet) ridasının eteğini tuttu. Bunun üzerine Allah, ona: 
- Ne istersin? diye sordu. 
Rahim: 
- (Ya Rabb,) bu kalkışım, 
kesilmekten Sana sığınanın kalkmasıdır (sana sığınıyorum), dedi. 
Allah: 
- Senin hakkını tanıyıp 
ilgiyi devam ettirene, Ben de mükafatını vermeyi sürdürmemden ve seninle ilgiyi 
koparana, Ben de mükafat verme ilgimi kesmemden razı olur musun? buyurdu. 
Rahim de: 
- Evet, razıyım ya Rabb, 
dedi. 
Allah Teâlâ da: 
- İşte rahimle (akrabalıkla 
- hısımlıkla) ilgilenmeyi devam ettirenle, devam ettirmeyip bu ilgiyi kesip 
koparanların hâli böyle olacaktır, buyurdu.?[7] 
Küleyb İbn Menfa'a dedi ki: 
Dedem (Bekir İbni'l-Haris) 
sordu: 
- Ya Rasulullah, kime iyilik 
edeyim? 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurdu: 
?Annene, sonra babana, kız 
kardeşine, erkek kardeşine ve bir de bunları takib eden akrabana (iyilik etmen) 
vacib bir haktır, yakınlarına da!..?[8] 
Akrabalık ilişkilerine bu kadar 
önem veren hayat nizamı İslâm, akrabalık bağlarını, kan bağından ?Din? bağına 
çevirmiştir? İslâm'da kan ve toprak bağı, ancak din bağı ile birleşirse önem 
kazanır? Din bağı, kan ve toprak bağından önce gelir? Din bağı olmadan, kan ve 
toprak bağının herhangi bir önemi yoktur? Akrabalar; ancak din, iman ve Tevhid 
bağıyla birbirine bağlanan, İslâm üzere olanlardır? Kan ve toprak bağları 
olanlar, din, yani İslâm bağıyla birbirine bağlanmakdıkça aralarında akrabalık 
bağı oluşmaz. Kanda kardeş olanlar, dinde kardeş olmadıkça, birbirinin 
kardeşleri olamazlar? Hele hele kanda ve toprakda kardeş olanlar, Allah'a 
başkaldırmış, imana karşı küfrü tercih etmişler ise, muvahhid mü'minlerle 
ilişkilerini kesmişlerdir? Bu tipte olanlar, muvahhid mü'minlerin kandan yana en 
yakınları olsalar bile, muvahhid mü'minler onları sevemez, veliler, yani dostlar 
edinemezler? Aralarında din bağı olmadığı için, kan bağı onların dost olmasına 
yeterli gelmez? Hele bir de Allah'a karşı isyan etmişlerse, hiç mi hiç dost 
olmazlar? Onlar, bu hâlde iken kan bağından dolayı onları dost edinmek, korkunç 
bir zulüm işlemektir? Şuurlu muvahhid mü'minler, böyle bir zulmü asla işleyemez 
ve Rabbleri Allah'a karşı isyankâr bir tavır sergileyemezler!.. Allah'ın 
düşmanlarını dost edinemezler!.. 
Rabbimiz Allah şöyle buyurur: 
?Ey iman edenler, eğer imana 
karşı inkârı sevip tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler 
edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, işte bunlar, zulmeden kimselerdir.? 
(Tevbe, 9/23) 
?Ey iman edenler, mü'minleri 
bırakıp kâfirleri veliler (dostlar) edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık 
olan kesin bir delil vermek ister misiniz?? (Nisa, 4/144) 
?Ey iman edenler, sizden 
olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar, size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, 
size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) 
ağızlarından dışa vurmuştur. Sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. 
Size, ayetlerimizi açıkladık, belki akıl erdirirsiniz.? (Âl-i İmrân, 3/118) 
 
Aynı kökten gelen insanların 
arasındaki akrabalık bağlarının kan değil, din bağı olduğunu, aynı Tevhid 
akîdesine iman edenlerin birbirlerinin kardeşleri ve velileri olduklarını 
beyan eden Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerim'de bu konuda örnekler 
beyan buyurur? Örnek verilen şahsiyetler, Rabbimiz Allah'ın en seçkin kulları 
olan Rasuller ve onların iman etmeyen en yakınları? Kiminin oğlu, kiminin 
babası, kimimin hanımları ve kiminin amcaları? Bu kişiler, Allah'ın en seçkin 
salih kulları olan Peygamberlerin en yakınları iken, kan bağından dolayı bu 
yakınlık, din bağı ile bağlanmayınca hiçbir fayda sağlamadığı ortaya çıkmıştır? 
Akrabalık ölçüsü, iman ve 
Tevhid ölçüsüdür? Akrabalık ölçüsü din, yani İslâm ölçüsüdür? Birbirleriyle 
sağlam iman ve itaat edilen bir İslâm ile bağlananlar, birbirlerinin 
kardeşleri, dostları ve yakınlarıdır? Eğer küfrü imana, şirki Tevhid'e, tuğyanı 
İslâm'a tercih ederlerse, bütün akrabalık ve dostluk bağlarını koparmış 
olurlar? Onlar, İslâm Milleti'nden çıkmış, Tevhid ailesinden uzaklaşmışlardır? 
muvahhid mü'minlerle bir akrabalık ve velayet bağları kalmamıştır? 
İşte en çarpıcı örnekleri!.. 
1) Nuh (a.s.) ve oğlu 
Rabbimiz Allah şöyle buyurur: 
?(Gemi) onlarla dağlar gibi 
dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: ?Ey 
oğlum, bizimle birlikte bin ve kâfirlerle birlikte olma.' 
(Oğlu) dedi ki: ?Ben, bir 
dağa sığınacağım. O, beni sudan korur.? (Nuh) dedi ki: ?Bugün Allah'ın 
emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur.' Ve 
ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu. 
Denildi ki: ?Ey yer, suyunu 
yut ve ey gök, sen de tut.' Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudî (dağı) 
üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: ?Uzak olsunlar' denildi. 
Nuh, Rabbine seslendi. Dedi 
ki: ?Rabbim, şübhesiz benim oğlum ailemdendir ve Senin va'din de doğrusu 
haktır. Sen, hakimlerin hakimisin.' 
(Allah) dedi ki: ?Ey Nuh, 
kesinlikle o, senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş 
(yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan bir şeyi Benden isteme. Gerçekten 
Ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.' 
(Nuh) dedi ki: ?Rabbim, 
bilgim olmayan şeyi, Senden istemekten sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz 
ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.? (Hud, 
11/42-47) 
Baba, Rabbimiz Allah'ın 
?Ulu'l-Azm? Peygamberlerinden Nuh (a.s.), oğul ise, Rabbimiz Allah'ın, ?Ey 
Nuh, kesinlikle o, senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş 
(yapmıştır).? diye buyurduğu küfür milletinden olan ve tufan suyunda boğulan 
bir kâfir? Baba, muvahhid mü'min; oğul, müşrik bir kâfir!.. 
2) İbrahim (a.s.) ve babası 
Rabbimiz Allah şöyle buyurur: 
?Kitab'da İbrahim'i de 
zikret. Gerçekten o, doğruyu söyleyen bir Peygamberdi. 
Hani babasına demişti ki: 
?Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan 
şeylere ne diye tapıyorsun? 
Babacığım, gerçek şu ki, 
bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol seni, bir yola 
ulaştırayım. 
Babacığım, şeytana kulluk 
etme! Kuşkusuz şeytan, Rahmân (olan Allah)a başkaldırandır. 
Babacığım, gerçekten ben, 
sana Rahmân tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum. O zaman şeytanın 
velisi olursun.' 
(Babası) demişti ki: 
?İbrahim, sen, benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir 
son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım. Uzun bir süre benden 
uzaklaş (bir yerlere git.).' 
(İbrahim:) ?Selâm üzerine 
olsun. Senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Çünkü O, bana pek 
lütufkârdır.' dedi. 
Sizden ve Allah'dan başka 
taptıklarınızdan kopup ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime 
dua etmekle mutsuz olmayacağım.? (Meryem, 19/41-48) 
Oğul, Rabbimiz Allah'ın 
?Ulu'l-Azm? Peygamberlerinden, Millet-i İbrahim'in atası İbrahim (a.s.); baba 
ise, mütekbir tağut Nemrud'un ?Puthâne Nâzırı?.[9] 
 Yani din işlerinden sorumlu bakanı, ya da diyanet işleri bakanı, 
putperest müşrik bir kâfir... 
Rabbimiz Allah, Halilullah 
İbrahim (a.s.)'ın tavrını şöyle beyan buyurur: 
?İbrahim dedi ki: ?Babamı da 
bağışla. Çünkü o, şaşırıp sapanlardandır.? (Şuara, 26/86) 
?İbrahim babası için 
bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine 
onun, gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu 
İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.? (Tevbe, 9/114) 
Çok duygulu, çok yumuşak ve çok 
merhametli olan Halilullah İbrahim (a.s.), Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ'dan 
babasını bağışlamasını dilemekteydi? Babası, şaşırıp sapanlardandı? Ola ki, bu 
şaşırıp sapması bir gafletten ve bir cehaletten dolayı ortaya çıkmıştı? Ya da 
kendisine verilen bir dünyalıktan, bir makam, bir mevkiden ve bir menfaattan 
ötürü idi!.. Bundan dolayı İbrahim (a.s.), babasına: 
?Selâm üzerine olsun. Senin 
için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Çünkü O, bana pek lütufkârdır.? diye 
söz vermişti. 
Bunun için İbrahim (a.s.) dua 
etmiş ve: 
?Babamı da bağışla. Çünkü o, 
şaşırıp sapanlardandır.? demişti. 
Fakat: 
?Kendisine onun, gerçekten 
Allah düşmanı olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı.? 
Millet-i İbrahim'in atası 
Halilullah İbrahim (a.s.), babası da olsa, Allah düşmanı olan birisiyle 
ilişkisini kesmiş, ondan uzaklaşmıştı? Din bağı olmayınca, kan bağı, iman 
kardeşliğini ve dostluğunu oluşturamazdı? Hele hele kan bağı yakınlığı olanlar 
Allah düşmanları olursa, onlarla asla yakınlaşma söz konusu olamazdı? 
İbrahim (a.s.), Allah düşmanı 
olduğu için dünyadayken kendisinden uzaklaştığı babası Âzer'i ahirette çok 
perişan ve rezîl bir hâlde görür? 
Ebu Hüreyre (r.a.)'ın 
rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.): 
?İbrahim (a.s.), kıyamet 
günü babası Âzer'i, üzeri tozlu ve siyah bir hâlde gördü.?[10] 
3) Nuh (a.s.) ve Lut 
(a.s.)'ın hanımları 
Rabbimiz Allah şöyle buyurur: 
?Allah, inkâr edenlere 
Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan 
iki kulumuzun nikâhları altındaydı, ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, 
(kocaları) kendilerine Allah'dan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine 
de: ?Ateşe, diğer girenlerle birlikte girin' denildi.? (Tahrim, 
66/10)[11] 
?(Elçi melekler) dediler ki: 
?Ey Lut, biz, Rabbinin elçileriyiz. Onlar, sana kesin olarak ulaşamazlar. 
Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık). Sakın hiçbiriniz 
dönüp arkasına bakmasın, fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek 
olan, ona da isabet edecektir. Onlara va'dolunan (azab) sabah vaktidir. Sabah da 
yakın değil mi?' 
Böylece emrimiz geldiği 
zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş 
taşlar yağdırdık. 
Rabbinin katında belli bir 
biçime sokulmuş, damgalanmış olarak. Bunlar, zalimlerden uzak değildir.? 
(Hud, 11/81-83) 
Kocaları, Allah'ın iki salih 
kulu ve iki Peygamberi Nuh (a.s.) ve Lut (a.s.); hanımları ise, inkârcılardan 
olan iki kâfir kişi? Kocalarının Peygamber oluşu, bu iki kâfir kadına bir yarar 
sağlamamış, onlarla akraba oluşları kendilerini kurtarmamıştır? Din bağı 
olmayınca, kan bağının herhangi bir faydası yoktur? 
4) Rasulullah (s.a.s.)'in 
amcaları 
a) Ebu Leheb Abdu'l-uzza bin 
Abdul Muttalib 
Rabbimiz Allah şöyle buyurur: 
?Ebu Leheb'in iki eli 
kurusun, kurudu da. 
Malı, kazandıkları, 
kendisine bir yarar sağlamadı. 
Alevi olan bir ateşe 
girecektir. 
Eşi de, odun hamalı (ve) 
 
Boynuna bükülmüş bir ip 
(bağlanmış) olarak.? (Tebbet/Mesed, 111/1-5) 
Abdullah İbn Abbas (r.anhuma) 
anlatıyor: 
?(Öncelikle) en yakın 
hısımlarını (aşiretini) uyar.? (Şuara, 26/214) ayeti indiği zaman Rasulullah 
(s.a.s.), Safa Tepesi üzerine çıkıp yükseldi de: 
?Ey Fıhr oğulları! Ey Adiyy 
oğulları!? diye bütün Kureyş soylarına oymak oymak nidâ etmeye başladı. 
Nihayet çağrılanlar, oraya 
toplandılar. Çağrılanlardan herhangi biri, oraya çıkmağa mukdedir olmadığı 
zaman, toplantıda ne olacağına bakması için bir elçi göndermiştir. Kureyş'le 
beraber Ebu Leheb de geldi. 
Rasulullah (s.a.s.), bu 
topluluğa hitaben: 
?(Ey Kureyş,) haydi bana 
reyinizi haber veriniz! Ben size, şu vadide birtakım düşman süvarileri vardır, 
sizin üzerinize baskın yapmak istiyorlar diye haber versem, bana inanır 
mısınız?? dedi. 
Topluluk: 
- Evet, inanırız. Biz, senin 
üzerinde yaptığımız her tücrübede senin doğru sözlü olduğunu tesbit ettik, 
dediler. 
Rasulullah (s.a.s.): 
?Öyleyse ben size, şiddetli 
bir azabın önünde sizleri uyarıp sakındırıcıyım?? buyurdu. 
Bu hitabe üzerine Ebu Leheb: 
- Yazık sana! Bundan sonraki 
günlerde hüsrana, zarar uğrayasın! Bizleri, bu konuşma için mi buraya topladın? 
dedi. 
Bu sözler üzerine şu sûre indi: 
?Ebu Leheb'in iki eli 
kurusun, kurudu da. 
Malı ve kazandıkları 
kendisine bir yarar sağlamadı.? (Tebbet Sûresi).[12] 
b) Ebu Talib b. 
Abdulmuttalib 
Müseyyeb İbn Hazn (r.a.) 
anlatıyor: 
Ebu Talib'e ölüm âlametleri 
geldiği sırada ona, Rasulullah (s.a.s.) geldi ve amcasının yanında Ebu Cehil b. 
Hişam ile Abdullah İbn Ebi Umeyye'yi buldu. 
Rasulullah, Ebu Talib'e 
hitaben: 
?Ya Amca, Lâ ilâhe illallah 
kelimesini söyle de, bununla Allah katında sana şehadet edeyim.? buyurdu. 
Ebu Cehl ve Abdullah İbn Ebi 
Umeyye: 
- Ya Ebu Talib, Abdulmuttalib 
milletinden yüz mü çevireceksin? diye men'ettiler. 
Fakat Rasulullah, bu Tevhid 
kelimelerini amcasına arzetmeye devam ediyordu. O iki kişi de, devamlı o 
sözlerini tekrar ediyorlardı. Nihayet Ebu Talib, bunlara söylediği son söz 
olarak: 
- O (yani ben), Abdulmuttalib 
milleti (dini) üzeredir, dedi ve Lâ ilâhe illallah demekten çekindi. 
Rasulullah (s.a.s.): 
?İyi bil ki (ey amcam), 
Allah'a yemin olsun, ben sana, mağfiret dilemekten nehyolunmadığım müddetçe, 
senin için muhakkak mağfiret dileyeceğim.? buyurdu. 
Akabinde Allah, bu hususta şu 
ayeti indirdi: 
?Kendilerine, onların 
gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra ?yakınları 
dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri, Peygamber'e ve iman edenlere 
yaraşmaz.? (Tevbe, 9/113)[13] 
 
Abbas b. Abdulmuttalib (r.a.), 
Rasulullah (s.a.s.)'e: 
- Seni, amcam (Ebu Talib 
hakkında şefaat etmek)den ne alıkoydu? Allah'a yemin ederim ki o, seni her zaman 
saldırılardan korurdu ve senin için düşmanlarına karşı öfkelenirdi, dedi. 
Rasulullah (s.a.s.), Abbas'a: 
?Ebu Talib, şimdi 
topuklarına kadar ?dibi yakın- ateşten bir çukur içindedir. Eğer benim şefaatım 
olmasaydı, muhakkak ki o, cehennemin en derin çukurunda bulunurdu.? 
buyurdu.[14] 
 
Ebu Said el-Hudrî (r.a.) 
anlatıyor: 
Rasulullah (s.a.s.)'in yanında 
amcası Ebu Talib (in iyilikleri) zikredildiği sırada, Rasulullah şöyle buyurdu: 
?Umarım ki, benim şefaatım, 
kıyamet günü amcama fayda verecektir. Şefaatimle amcam, topuklarına çıkabilen 
ateşten bir çukura konulacak, orada beyni kaynayacaktır.?[15] 
 
Yegen, Allah'ın ?Uûl-Azm? 
Peygamberlerinden Rasulullah Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib (s.a.s.), 
amcaları ise, Allah'dan gelenleri inkâr eden ve müşrik atalarının dini üzere 
olan kâfirler? Ebu Leheb Abdu'l-uzza b. Abdulmuttalib ile Ebu Talib b. 
Abdulmuttalib'in öz yeğenlerinin Rasulullah oluşu, onlar iman etmediği için asla 
kendilerine bir faydası olmamıştır? Onların, Rasulullah (s.a.s.)'in amcaları 
olması, yani Rasulullah ile kan ve soy bağlarının olması, kendilerini cehennem 
azabından kurtaramamıştır? 
Yegâne hayat nizamı İslâm'da, 
din bağı akrabalığı, yani iman kardeşliği olmadıkça, kan bağı akrabalığı, 
akrabalık olarak kıymet kazanmaz ve önemsenmez!.. 
5) Muvahhid mü'minlerin 
kâfir akrabaları 
Emirü'l-mü'minin İmam Ali b. 
Ebi Talib (r.a.) anlatıyor: 
(Babam Ebu Talib ölünce) 
Rasulullah (s.a.s.)'e (vardım ve): 
- Senin dalâlette olan amcan 
öldü, dedim. 
?Git, babanı kabre koy! 
Sonra yanıma gelinceye kadar (kimseye bununla ilgili) bir söz söyleme.? 
buyurdu. 
Bunun üzerine gidip onu kabre 
koydum ve (Rasulullah'ın) yanına geldim. Bana, yıkanmamı emretti. Ben de 
yıkandım. Bana dua etti.[16] 
 
Emirü'l-mü'minin İmam Ali 
(r.a.) anlatıyor: 
Rasulullah (s.a.s.)'e geldim 
ve: 
- Ebu Talib öldü, dedim. 
?Git, onu defnet!? 
buyurdu. 
- Amma o, müşrik olarak öldü, 
dedim. 
?Git, onu defnet!? 
buyurdu. 
Ebu Talib'i defnedip yanına 
döndüğüm zaman da Rasulullah (s.a.s.), bana: 
?Yıkan!? buyurdu.[17] 
 
Şu olayı da, İmam Ali (r.a.) 
anlatıyor: 
Bir adamın, müşrik olan anne ve 
babası için istiğfar ettiğini işittim ve bunun üzerine kendisine: 
- Müşrik oldukları hâlde annen 
ve baban için istiğfar mı ediyorsun? dedim. 
O da: 
- İbrahim, müşrik olduğu hâlde 
babası için istiğfar etmemiş miydi? dedi. 
Bunu, Rasulullah (s.a.s.)'e 
anlattım ve bunun üzerine: 
?Müşrikler için bağışlanma 
dilemeleri, Peygamber'e ve iman edenlere yaraşmaz.? (Tevbe, 9/113) ayeti 
indi.[18] 
 
Yegâne Rabbimiz Allah, muvahhid 
mü'minlerle aralarında kan, soy ve toprak bağları olsa dahi, iman ve Tevhid, 
yani İslâm bağı olmadıkça, müşrikleri, kâfirleri, Yahudîleri, Hristiyanları ve 
diğer batıl ideoloji mensublarını dost edinmemeyi emretmektedir? Hangi ırktan, 
renkten, dilden ve bölgeden olursa olsun, katıksız iman edip Allah ve Rasulü 
(s.a.s.)'e itaat edenler kardeş olup birbirlerinin akrabalarıdır? Böyle 
olmazlar ise, kan bağı olan akrabalar bile olsalar onlar yabancıdırlar? Hele 
hele küfürlerinde aşırı gidip muvahhid mü'minlere zarar veren Allah düşmanları 
olanlar, en yakın kan bağı akrabalar olsalar bile, onlarla dost olunmaz, onlara 
herhangi bir sevgi gösterilmez ve beraberlik söz konusu olmaz? Böyle davranmak, 
Rabbimiz Allah'ın muvahhid kullarına bir emridir!.. 
Rabbimiz Allah şöyle buyurur: 
?Ey iman edenler, müşrikler 
ancak bir pisliktirler. Öyleyse bu yıllardan sonra artık Mescid-i Haram'a 
yaklaşmasınlar.? (Tevbe, 9/28) 
?Ey iman edenler, Yahudî ve 
Hristiyanları, dostlar (veliler) edinmeyin. Onlar, birbirlerinin dostudurlar. 
Sizden, onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şübhesiz Allah, zalimler 
topluluğuna hidayet vermez.? (Mâide, 5/51) 
?Ey iman edenler, Benim de 
düşmanım sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz, onlara karşı 
sevgi yöneltiyorsunuz, oysa onlar, haktan size geleni inkâr etmişler, Rabbiniz 
olan Allah'a inanmanızdan dolayı Rasulü de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp 
çıkarmışlardır. Eğer siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızamı aramak 
gayesiyle çıkmışsanız (nasıl) onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin 
gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, 
artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp sapmış olur. 
Eğer sizi ele geçirecek 
olurlarsa, size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size 
uzatırlar. Onlar, sizin inkâr etmenizi içten arzu etmişlerdir. 
Ne yakın akrabalarınız, ne 
çocuklarınız kıyamet günü size bir yarar sağlayamaz. (Allah), sizin aranızı 
ayıracaktır. Allah, yaptıklarınızı görendir.? (Mümtehine, 60/1-3)[19] 
Hangi çağda ve dünyanın 
neresinde olursa olsun muvahhid mü'minlerin kesin ve net tavrı budur!.. Rabbimiz 
Allah'ın emrettiği ve işlendiği takdirde kendilerinden razı olduğu tavır, bu 
tavırdır!.. 
Muvahhid mü'minler, din 
konusunda kendileriyle savaşmayan, onlara düşman olmayan, onlara karşı kin 
beslemeyen ve onlara zarar vermeyen kan bağıyla kendilerine akraba olan kendi 
hâlinde kâfirlerle iyi geçinmeli, onlara iyi ve adaletli davranmalıdırlar? 
Harbî, olmayan bu kâfir akrabalarına iyi davranmak ve onlara İslâm'ı tebliğ edip 
İslâm'a davet etmek, muvahhid mü'minlerin vazifesidir? Ola ki, onların bu güzel 
tavrından dolayı, kâfir akrabalarının kalbi İslâm'a ısınır ve hidayet bulurlar? 
Ola ki, o kâfir akrabalarının hidayetlerine vesile olurlar? 
Rasulullah (s.a.s.)'in Halifesi 
İmam Ebu Bekr (r.a.)'ın kızı Esma (r.anha) anlatıyor: 
Rasulullah (s.a.s.) zamanında 
(müşrik olan) annem, beni özleyerek ziyaretime gelmişti. 
Ben, Rasulullah (s.a.s.)'e: 
- Annemle ilgilenip onu kabul 
edeyim mi? diye sordum. 
Rasulullah (s.a.s.): 
?Evet, (onunla ilgilenip iyilik 
eyle!)? buyurdu. 
Ravî Süfyan b. Uyeyne dediki: 
- Allah Teâlâ, o kadın hakkında 
şu ayeti indirmiştir: 
?Allah, sizinle din 
konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp çıkarmayanlara iyilik 
yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, 
adalet yapanları sever.? (Mümtehine, 60/8)[20] 
Bu ayet-i kerimeden hemen sonra 
gelen ayet-i kerimede şöyle buyurur Rabbimiz Allah: 
?Allah, ancak din konusunda 
sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp çıkaranları ve sürülüp 
çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim, onları dost 
edinirse, artık onlar, zalim olanların tâ kendileridir.? 
(Mümtehine, 60/9) 
 
[21] 
 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 İbn Kesir, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, C.4, Sh.1541. 
 
 
 
 
 [2] 
 et-Taberî, A.g.e., C.2, Sh.435. 
 
 
 
 
 [3] 
 Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Et'ime, B.1, Hds.3251. İmam Hafız el-Munzirî, 
 Hadislerle İslâm - Terğib ve Terhib, Çev. A. Muhtar Büyükçınar Vdğ. İst. 
 T.Y. C.2, Sh.35, Hds. Hakım'den. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.5, Sh.451. et- 
 Taberî, A.g.e., C.2, Sh.436. 
 
 
 
 
 [4] 
 Sahih-i Müslim, Kitabu'z-Zekat, B.20, Hds.69. Sünen-i Neseî, Kitabu'z-Zekat, 
 B.64, Hds.2544. 
 
 
 
 
 [5] 
 Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B.49, Hds.2045. 
 
 
 
 
 [6] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Edeb, B.11, Hds.13. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri 
 ve's-Sıla, B.6, Hds.18-19. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'z-Zekat, B.45, 
 Hds.1696. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B.10, Hds.1974. İmam 
 Buhârî, Edebü'l-Müfred, B.32, Hds.64. 
 
 
 
 
 [7] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tefsir, B.273, Hds.352. Kitabu'l-Edeb, B.13, 
 Hds.16. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B.6, Hds.16. İmam Buhârî, 
 Edebü'l-Müfred, B.26, Hds.50. Abdullah İbn Mübarek, Birr ve's-Sıla, Çev. 
 Tevhid Ajans, İst.1998, Sh.27, Hds.125. İbn Kesir, A.g.e., C.13, Sh.7304. 
 
 
 
 
 [8] 
 İmam Buhârî, Edebü'l-Müfred, B.25, Hds.47. B.30, Hds.60. Sünen-i Ebu Davud, 
 Kitabu'l-Edeb, B.129, Hds.5140. 
 
 
 
 [9] 
 Bkz. ez-Zebidî, Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, 
 Şehr: Kâmil Miras, Ank.1980, C.9, Sh.107, Beşinci Baskı. 
 
 
 
 [10] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tefsir, B.232, Hds.288. 
 
 
 
 [11] 
 Ayrıca bkz. Kitabu'l-Enbiya, B.11, Hds.24. 
 
 
 
 
 [12] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tefsir, B.233, Hds.290. 111- Tebbet yedâ?. sûresi, 
 Hds.494-496. Kitabu'l-Cenaiz, B.98, Hbr.149. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, 
 B.89, Hds.355. Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiri'l-Kur'ân, B.90, Hds.3584. 
 İmam el-Vahidî, A.g.e., Sh.562-563. Abdulfettah el-Kadî, A.g.e., Sh.431. 
 
 
 
 
 
 
 [13] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Cenaiz, B.80, Hds.114. Kitabu't-Tefsir, B.152, 
 Hds.195. Kitabu Menakıbi'l-Ensar, B.39, Hds.103. Sahih-i Müslim, 
 Kitabu'l-İman, B.9, Hds.39. İmam el-Vahidî, A.g.e., Sh.285. Abdulfettal 
 el-Kadî, A.g.e., Sh.217. İbn Kesir, A.g.e., C.7, Sh.3680. Ahmed b. 
 Hanbel'den. 
 
 
 
 
 
 [14] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu Menakıbi'l-Ensar, B.39, Hds.102. Sahih-i Müslim, 
 Kitabu'l-İman, B.90, Hds.357. 
 
 
 
 
 [15] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu Menakıbi'l-Ensar, B.39, Hds.104. Sahih-i Müslim, 
 Kitabu'l-İman, B.90, Hds.360. 
 
 
 
 
 [16] 
 Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Cenaiz, B.64-66, Hds.3214. Sünen-i Neseî, 
 Kitabu'l-Cenaiz, B.84, Hds.2008. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.1, Sh.97, 131. 
 
 
 
 
 [17] 
 Sünen-i Neseî, Kitabu't-Tahare, B.128, Hds.192. İbn Kesir, el-Bidaye 
 ve'n-Nihaye, C.3, Sh.193. Ebu Davud et- Teyalisî'den 
 
 
 
 
 [18] 
 Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru'l-Kur'ân, B.10, Hbr. 3298. Abdulfettah 
 el-Kadî, A.g.e., Sh.218. İbn Kesir, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, C.7, 
 Sh.3681, Ahmed b. Hanbel'den. 
 
 
 
 
 
 [19] 
 Esbâb-ı Nüzûlü için bkz. Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tefsir, B.307, Hds.410. 
 Sahih-i Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, B.36, Hds.161. Sünen-i Ebu Davud, 
 Kitabu'l-Cihad, B.98, Hds.2650. Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiri'l-Kur'ân, 
 B.60, Hds.3522. 
 
 
 
 
 [20] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Edeb, B.7, Hds.9. Sahih-i Müslim, Kitabu'z-Zekat, 
 B.14, Hds.49-50. İmam el-Vahidî, A.g.e., Sh.494. Abdulfettah el-Kadî, 
 A.g.e., Sh.389. İbn Kesir, A.g.e., C.14, Sh.7840. Ahmed b. Hanbel'den. 
 
 
 
 
 [21] 
 Kul Sadi Yüksel, İstanbul, İslam Milleti Olmak, Misyon Yayınları: 69-87.



