Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Üstün Olanlar, Müttakilerdir
Üstün Olanlar 
 
 
Üstün Olanlar, 
Müttakilerdir 
 
İbn Abbas (r.hanhuma) şöyle 
demiştir: 
- Şu ayet ile amel eden bir 
kimseyi göremiyorum: 
?Ey insanlar, gerçekten Biz 
sizi, bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi 
halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün 
(kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. 
Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.? (Hucurât, 49/13) 
İnsan, insana: 
- Ben, senden daha iyiyim, 
diyor. 
Halbuki insan, Allah'dan 
korkmakla (muttaki olmakla) ancak başkasından daha iyi olur.[1] 
Yine İbn Abbas (r.anhuma) şöyle 
demiştir: 
- Kerim kimi sayıyorsunuz? 
Allah, Kerim olanı beyan edip: 
?Şüphesiz, Allah katında 
sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride 
olanınızdır.? (Hucurât, 49/13) buyurmuştur. 
Hasebi ne sayıyorsunuz? Haseb 
bakımından en üstününüz, ahlâkça en güzel olanınızdır.[2] 
Hangi ırktan, hangi renkten, 
hangi dil ve hangi bölgeden olursa olsun Allah katında en üstün olan insanın, 
katıksız iman sahibi ve salih amel işleyen muttaki kul olduğunu beyan buyuran 
ayet-i kerimenin nüzûl sebebi için şu olaylar anlatılmıştır: 
1) Mekke feth edildiği 
gün Bilâl (r.a.), ezan okumak için Kâbe'nin damına çıkmıştı. Bunu gören bazı 
kimseler: 
- Ne! Kâbe'nin damında bu siyah 
köle mi ezan okuyacak? derlerken, diğerleri ise: 
- Allah, bir şey isterse, onu 
değiştirir, dediler. 
Bunun üzerine Allah, bu ayet-i 
kerimeyi inzâl buyurdu.[3] 
 
2) Zührî (r.a.) der ki: 
Rasulullah (s.a.s.), Beni 
Beyada kabilesine, Ebu Hind'i, kendilerinden bir kadın ile evlendirmelerini 
emretmişti. 
Onlar: 
- Ya Rasulallah, kızlarımızı, 
kölelerimizle mi evlendirelim? dediler. 
Bunun üzerine bu ayet-i kerime 
nâzil oldu.[4] 
3) İbn Abbas (r.anhuma) 
şöyle demiştir: 
Bu ayet, kendisine mescidde yer 
vermeyen bir kişiye: 
- Falan kadının oğlu musun? 
diyen Sabit b. Kays hakkında inmiştir. 
Sabit'in o sözü üzerine 
Rasulullah (s.a.s.): 
?Falan kadının ismini anan 
kimdir?? diye sordu. 
Sabit ayağa kalkarak: 
- Benim, ey Allah'ın Rasulü, 
dedi. 
Rasulullah (s.a.s.): 
?Bak şu topluluğun 
yüzlerine!? buyurdu. 
Sabit, baktı. 
Rasulullah (s.a.s.): 
?Ne gördün ey Sabit?? 
buyurdu. 
Sabit: 
- Beyaz, kızıl, siyah renkler 
gördüm, Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: 
?O hâlde sen, onları ancak 
din ve takva hususunda üstün görebilirsin.? 
İşte bu yüzden Allah Teâlâ, bu 
ayeti indirdi.[5] 
4) Yezid b. Şecere 
(r.a.) anlatıyor: 
Rasulullah (s.a.s.), bir gün 
Medine pazarından birisine uğramıştı. Bir de baktı ki, siyah bir köle satılığa 
çıkarılmış. Kim arttırırsa, ona satılacak. 
Köle de şöyle diyordu: 
- Kim beni satın alacaksa, bir 
şartla satın alsın. 
Ona: 
- Şartın nedir? diye soruldu. 
O da: 
- Beni satın alan adam, 
Rasulullah (s.a.s.)'in arkasında beş vakit namaz kılmaktan beni men etmeyecek, 
dedi. 
Nihayet adamın biri, onu bu 
şarta binaen satın aldı. 
Rasulullah (s.a.s.), bu köleyi 
her farz namazda görüyordu. Derken bir gün onu göremedi. 
Sahibine: 
?Köle nerede kaldı?? 
diye sordu. 
Adam: 
- Hummaya tutuldu, ey Allah'ın 
Rasulü, dedi. 
Rasulullah (s.a.s.), ashabına: 
?Kalkın, ona geçmiş olsuna 
gidelim!? buyurdu. 
Ashab da, Rasulullah (s.a.s.) 
ile birlikte kalkıp o köleyi ziyarete gittiler. 
Günlerden sonra Rasulullah 
(s.a.s.), kölenin sahibine: 
?Kölenin durumu nedir?? 
diye sordu. 
Adam: 
- Ey Allah'ın Rasulü, köle aynı 
eski durumunda, dedi. 
Rasulullah (s.a.s.), kalkıp 
kölenin yanına girdi. Köle, eski şiddetli hummanın içindeydi. Derken bu hâl 
üzere ruhunu teslim etti. 
Rasulullah (s.a.s.)'in ashabı, 
bu işin heybetinden etkilenmişlerdi. 
Muhacirler şöyle dedi: 
- Biz, yurtlarımızı, 
mallarımızı, ailemizi terk ettik. Buna rağmen bizden hiçbir kimse, ne hayatında, 
ne hastalığında, ne de ölümünde şu kölenin gördüğü gibi bir iltifat 
görmemiştir. 
Ensar ise şunları söyledi: 
- Biz, Rasulullah (s.a.s.)'i 
yurt sahibi yaptık, O'na yardım ettik, mallarımıza ortak ettik. Buna rağmen 
zenci bir köleyi bize tercih etti. 
Bunun üzerine Allah Teâlâ, bu 
ayeti indirdi. 
Bu ayetin tefsiri şu demektir: 
Sizler, bir babanın ve bir 
annenin çocuklarısınız. 
Böylece Allah Teâlâ, onlara: 
?Şüphesiz, Allah katında 
sizin en değerliniz, takvaca en üstün olanınızdır.? ayetiyle de 
takvanın üstünlüğünü göstermiş oldu.[6] 
 
Ayet-i kerimenin iniş 
sebebinden de anlaşıldığı gibi asıl olan, katıksız iman ve salih amel sonucu 
erilen takvadır... İslâm'ı, bir hayat nizamı olarak kabul edip iman edilmesi 
gerekli olan ilkelere inanan kavimler, aşiretler ve kabileler, mü'min müslüman 
olduktan sonra iman ve İslâm kardeşi olduklarına inanırlar... Ayrı ırktan ayrı 
renkten ve ayrı dilden olmaları, kan ve toprak bağı olarak aynı olmamaları, 
onların iman ve İslâm, kardeşliklerini engelleyici değildir... İman kardeşi 
olan ayrı kavimlerin, renklerin ve dillerin mensubları, iman ve İslâm 
bakımından birbirine eşit olurlar... Kavimlerinden, ırk, renk ve dillerinden 
dolayı birbirlerine herhangi bir üstünlükleri söz konusu olmaz!.. Üstünlük, 
Allah katında, katıksız iman ile salih amel işleyerek takva sahibi olanlara 
aiddir... Muttaki olanlar, hangi ırkın, hangi rengin, hangi dilin ve hangi 
ülkenin muvahhid mü'minleri olursa olsunlar onlar, katıksız imanları ile 
yaptıkları salih ameller sonucu ulaştıkları takva ile diğer muvahhid 
mü'minlerden ileriye geçmişlerdir... Allah katında, diğerlerinden daha kıymetli 
ve üstün olmuşlardır... 
Müslüman olmuş kavimler, 
birbirleriyle sağlam din bağıyla bağlanmış ve kan bağından çok daha kıymetli, 
çok daha sağlam olan iman bağı ortaya çıkmış, böylece İslâm kardeşliği 
oluşmuştur... 
Ebu Hüreyre (r.a.)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.)'e: 
- İnsanların en keremi (üstünü) 
kimdir? 
Rasulullah (s.a.s.): 
?Allah'a en takvalı 
olanlardır.? buyurdular.[7] 
 
Semüre (r.a.)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurdu: 
?Haseb, servet ve soyluluk, 
takvadadır.?[8] 
Yegane önderimiz Rasulullah 
(s.a.s.), ümmetinin içinde muttaki mü'minleri ?Ehl-i Beyt?inden saymış ve onları 
yakın dostlar edinmiştir... Muttaki mü'minler, Arap kavminden de olur, Arap 
olmayan kavimlerden de... Hangi ırk, renk ve dilden olursa olsun, değil mi ki, 
muvahhid mü'mindir, değil mi ki, muttaki müslümandır, o yüce şahsiyet, 
Rasulullah (s.a.s.)'in Ehl-i Beyt'inden ve yakın dostlarındandır... 
Abdullah İbn Ömer 
(r.anhuma)'dan: 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurdu : 
?Gerçekten benim dostlarım 
muttakilerdir.?[9] 
 
Enes b. Melik (r.a.)?dan. 
Rasulullah (s.a.s.)'e: 
- Muhammed'in Ehl-i Beyt'i 
kimlerdir? diye soruldu. 
Rasulullah (s.a.s.) : 
?Bütün muttakiler.? 
buyurdu. 
Ve: 
?Onun dostları 
muttakilerdir.? (Enfal, 8/34) ayetini okudu.[10] 
Enes (r.a.)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurdu: 
?Her takva sahibi kimse, 
Muhammed'in Ehl-i Beyt'indendir.?[11] 
Amr İbnu'l-As (r.a.) anlatıyor: 
Ben, Rasulullah (s.a.s.)'den 
gizli değil, açık olarak şöyle buyururken işttim: 
?Ebu filanın ailesi, benim 
velilerim değillerdir. Benim velim (dostum), ancak Allah'dır ve salih 
mü'minlerdir.?[12] 
Tîybî (r.a.) şunları 
söylemiştir: 
?Hadisin mânâsı: Ben, hiçbir 
kimseye akrabalık sebebiyle muvâlât ve dostlukta bulunmam. Ben, ancak Allah'ı 
severim. Çünkü O'nun kulları üzerine vacib olan bir hakkı vardır. Salih 
mü'minleri de, Allah rızası için severim. Sevdiklerime, iman ve salâhlarından 
dolayı muvâlât eylerim. Bu hususta akrabam olup olmamaları mevzu bahis 
değildir. Şu kadar var ki, akrabamın akrabalık haklarına da riâyet eylerim.?[13] 
Ebu Hüreyre (r.a.)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurdu: 
?Soy temizliği bakımından 
nesebler birbirine yakın olmasa bile, kıyamet günü benim velilerim (dostlarım) 
takva sahibi olanlardır.?[14] 
 
Abdurrahman, Haşimoğullarından 
birisinin: 
- Ben, Rasulullah (s.a.s.)'e 
insanların en yakınıyım, dediğini işitmiş de şöyle demiş: 
- Senden bir başkası, O'na 
senden daha yakın ve layıktır. Senin O'na yakınlığın, sadece O'nun nesebinden 
olman nedeniyledir.[15] 
Önderimiz Rasulullah 
(s.a.s.)'in, Ehl-i Beyt'inden ve yakın dostlarından kabul etmiş olduğu, ?O, 
bendendir, ben, ondanım? dediği şahsiyetlerin durumuna bakıldığında şu hakikat 
görülür: 
Bu şahsiyetler, katıksız iman 
etmişler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad eyleyerek, her türlü zulme 
ve zalime karşı durmuşlardır... Kimden gelirse gelsin asla zulmü kabul etmemiş 
ve kim olursa olsun zalime karşı en sert tavrı sergilemişlerdir... Onlar, 
adaletten, barıştan, sevgiden, dostluk ve kardeşlikten yanadırlar... Onlar 
muvahhid mü'min ve muttaki müslümanlardırlar... 
Ebu Berze (r.a.) anlatıyor: 
Rasulullah (s.a.s.) 
gazalarından birinde bulunuyormuş. Derken Allah, kendisine ganimet vermiş ve 
ashabına: 
?Bir kaybınız var mı?? 
diye sormuş. 
Ashab: 
- Evet, filan, filan ve filan 
(aranmaktadır), demişler. 
Sonra (yine): 
?Bir kaybınız var mı?? 
diye sormuş. 
- Evet, filan filan, filan 
(aranmaktadır), demişler. 
Sonra tekrar: 
?Bir kaybınız var mı?? 
diye sormuş. 
(Bu sefer): 
- Hayır! demişler. 
Rasulullah: 
?Lâkin ben, Cüleybib'i kayıp 
görüyorum. Onu hemen arayın!? buyurmuş. 
Onu, ölenlerin içinde aramışlar 
ve kendi öldürdüğü yedi kişinin yanı başında bulmuşlar. Sonra (düşmanlar,) onu 
öldürmüşler. 
Rasulullah (s.a.s.), gelerek 
onun başucunda durmuş ve şöyle buyurmuştur: 
?Yedi kişi öldürdü. Sonra 
onu öldürdüler. Bu, bendendir, ben de ondanım! Bu, bendendir, ben de 
ondanım!..? 
Daha sonra onu, iki kolunun 
üzerine koymuş. Kendisinin, Rasulullah (s.a.s.)'in kollarından başka kolu 
yokmuş. ona, bir kabir kazmış ve kabire koymuş. 
Ebu Berze, yıkamaktan 
bahsetmemiştir.[16] 
İmam Tirmizî (r.a.), Sünen'inde 
?Fasık devlet adamlarından Uzak Durulması Hakkında? babında şu hadis-i şerifi 
kaydetmiştir: 
Ka'b b. Ucra (r.a.) anlatıyor: 
Rasulullah (s.a.s.), bize 
çıkageldi ve biz, beş ile dörd(ün toplamı) olarak dokuz kişi idik. İki sayıdan 
biri Arab'dan: diğeri acem'den idi. 
Rasulullah (s.a.s.) buyurdu ki: 
?Dinleyin! Benden sonra 
birtakım emir (idareci)lerin olacağını işittiniz mi? 
Kim onların yanına girer, 
onların yalanlarını doğrular ve haksızlıkları hususunda onlara yardım ederse, 
benden değildir, ben de ondan değilim ve havuz başında bana varamayacaktır! 
Kim onların yanlarına 
girmez, haksızlıkları hususunda onlara yardım etmez ve onların yalanlarını 
doğrulamazsa o, bendendir, ben de ondanım ve havuz başında bana varacaktır!?[17] 
 
İslâm'da, iman, takva ve güzel 
ahlâk esas alınmıştır... Rabbimiz Allah, iman eden, takvaya ulaşan ve güzel 
ahlâk sahibi olan muvahhid mü'minleri veliler edinmiş, onların kalblerini 
uzlaştırmıştır... En son Nebî ve en son Rasulü, Rasulullah (s.a.s.)'e hitaben 
şöyle buyurur Rabbimiz Allah: 
?Şübhesiz Allah, sana yeter. 
O, seni yardımıyla ve mü'minlerle destekledi. 
Ve onların kalblerini 
uzlaştırdı. Sen, yeryüzündekilerin tümünü harcasaydın bile, onların kalblerini 
uzlaştıramazdın. Amma Allah, aralarını bulup onları uzlaştırdı. Çünkü O, üstün 
ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. 
Ey Peygamber, sana ve seni 
izleyen mü'minlere Allah yeter.? (Enfal, 8/62-64) 
Ebu Hureyre (r.a.)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurur: 
?Mü'minlerin iman yönünden 
en mükemmel olanları, ahlâk yönünden en güzel olanlarıdır.?[18] 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 İmam Buhârî, Edebü'l-Müfred, B.400, Hbr.898. 
 
 
 
 [2] 
 İmam Buhârî, Edebü'l-Müfred, B.400, Hbr.899. 
 
 
 
 [3] 
 Abdulfettah el-Kadî, A.g.e., Sh.362. İmam el-Vahidî, A.g.e., Sh.455. 
 
 
 
 [4] 
 Abdulfettah el-Kadî, A.g.e., Sh.362. 
 
 
 
 [5] 
 İmam el-Vahidî, A.g.e., Sh.454. 
 
 
 
 [6] 
 İmam el-Vahidî, A.g.e., Sh.455. 
 
 
 
 [7] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Enbiya, B.21, Hds.57. Sahih-i Müslim, 
 Kitabu'l-Fedail, B.44, Hds.168. 
 
 
 
 [8] 
 Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiri'l-Kur'ân, B.49, Hds.3487. 
 
 
 
 [9] 
 Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Fiten, B.1, Hds.4242. İmam Buhârî, 
 Edebü'l-Müfred, B.400, Hds.897. Beyhâkî, Kitabu'z-Zühd, Sh.97, Hds.196-197. 
 
 
 
 [10] 
 Taberânî, Mu'cemu's-Sağir, C.1, Sh.310, Hds.219. Kadı Iyaz, Şifa-ı Şerif, 
 Çev. Suat Cebeci, Ank.1992, Sh.366. 
 
 
 
 [11] 
 İmam Suyutî, A.g.e., C.1, Sh.28, Hds.10 (15). Taberânî, Mu'cemu'l- 
 Ev-sattan. Abdu'r-Ravf el-Münâvî, Feyzu'l-Kadir Şerhu Camiu's Sağir, C.1, 
 Sh.55-56, Hds.15. Tahkik: "Taberânî Mu'cemu's-Sağir, Hakim, Tarih ve Beyhakî 
 rivayet eder. İbn Hacer ve Sehavî, hadis için zâif demişlerdir. 
 
 
 
 
 [12] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Edeb, B.14, Hds.19. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, 
 B.93, Hds.366. 
 
 
 
 
 [13] 
 Ahmed Davudoğlu, A.g.e., C.2, Sh.248. 
 
 
 
 
 [14] 
 İmam Buhârî, Edebü'l-Müfred, B.400, Hds.897. 
 
 
 
 
 [15] 
 İbn Kesîr, A.g.e., C.13, Sh.7422. Taberânî'den. 
 
 
 
 
 [16] 
 Sahih-i Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, B.27, Hds.131. 
 
 
 
 
 [17] 
 Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Fiten, B.61, Hds.2360. Sünen-i Neseî, 
 Kitabu'l-Biat, B.35, Hds.4189-4190. Taberânî, Mu'cemu's-Sağir, C.2, Sh.115, 
 Hds.441. 
 
 
 
 
 [18] 
 Sünen-i Ebu Davud, Kitabu's-Sünnet, B.16, Hds.4682. Sünen-i Tirmizî, 
 Kitabu'r-Rada ? B.11, Hds.1171. Sünen-i Dârimî, Kitabu'r-Rikak, B.74, 
 Hds.2795. Kul Sadi Yüksel, İstanbul, İslam Milleti Olmak, Misyon Yayınları: 
 111-120.



