Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
İman Kardeşliği
İman Kardeşliği 
 
 
İman Kardeşliği 
 
İzzet ve şeref sahibi olan 
İslâm Milleti'nin oluşumunda iman kardeşliği esastır? İzzetin kendilerine aid 
olduğu muvahhid mü'minler,[1] 
İslâm kardeşliklerini, kan ve soy bağı üzere değil, iman ve Tevhid bağı üzere 
kurmuşlardır!.. İnsan kullarını yalnızca kendisine ibadet etsinler diye yaratan 
Allah Teâlâ,[2] 
insanlar arasında katıksız iman edenleri kardeş ilân buyurmuş ve ancak 
mü'minlerin kardeş oldukları beyan etmiştir: 
?Mü'minler, ancak 
kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'dan korkup 
sakının. Umulur ki, esirgenirsiniz.? (Hucurat, 49/10) 
İman kardeşliğini, yegâne 
önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.) uygulamalı bir şekilde 
örneklemiştir? Her muvahhid mü'minin diğer mü'minlerle kardeşliği gibi, 
kendisinin de muvahhid mü'minlerle kardeş olduğunu beyan buyurmuştur? 
Urve (r.a.) anlatıyor: 
Rasulullah (s.a.s.), Ebu 
Bekr'den Aişe'yi nikâhlamak için istedi. 
Ebu Bekr (r.a.), Rasulullah'a: 
- Sen benim, Allah'ın 
dininde ve Kitabında kardeşimsin. Bu cihetle Aişe, sana helâldır.?[3] 
dedi. 
Emirü'l-mü'minin İmam Ömer 
(r.a.) anlatıyor: 
Rasulullah (s.a.s.)'den umre 
için izin istedim. Bana, izin verdi ve: 
?Kardeşçiğim, bizi de duada 
unutma!? buyurdu. 
Bana, öyle bir söz söylemiş 
oldu ki, onun yerine bütün dünyaya sahib olmam beni o kadar sevindirmezdi.[4] 
Önderimiz Rasulullah (s.a.s.) 
böyle idi! O, ümmetiyle iman ve İslam kardeşliği bağını, olması gerektiği 
sağlamlıkta ve emrolunduğu gibi gerçekleştirmişti? O'na ve Allah'dan 
getirdiklerine katıksız iman eden ümmetinin muvahhid mü'min ferdleri de, O'nun 
gibi yapmış ve mü'min müslümanlar arasında iman kerdeşliği bağını esas kabul 
ederek, bu bağı olanca imkânlarıyla sağlamlaştırmışlardı? 
İbn İshak (rh.a.) anlatıyor: 
Rasulullah (s.a.s.), 
(Bedir'den) esirleri getirdiği zaman ashabı arasında onları dağıttı ve: 
?Esirlere iyi davranın!? 
buyurdu. 
Mus'ab b. Umeyr (r.a.)'ın 
ana-baba bir kardeşi Ebu Aziz b. Umeyr b. Hişam, esilerin içinde idi. 
Ebu Aziz şöyle dedi: 
- Kardeşim Mus'ab b. Umeyr ve 
Ensar'dan bir adam, bana vardılar. Ensar'dan olan adam, beni esir ediyordu. 
Mus'ab, Ensarî'ye dedi ki: 
- Ellerini sıkı tut! Çünkü onun 
annesi mal sahibidir. Umulur ki o, senden onu kurtarmak için sana fidye verir! 
Mus'ab b. Umeyr, Ebu Aziz'i 
esir eden Ensar'dan Ebu Yeser'e bir şey söylediği zaman, Ebu Aziz, ona dedi ki: 
- Senin ev sahibin bu mudur? 
Mus'ab, ona şöyle dedi: 
- Benim kardeşim odur, sen 
değilsin! 
Bunun üzerine onun annesi, 
Kureyş esirlerine karşılık verilen en yüksek fidyeyi sordu. 
Ona, denildi ki: 
- Dört bin dirhem. 
Bunun üzerine dört bin dirhemi 
gönderdi ve onun fidyesini ödemiş oldu.[5] 
Millet-i İbrahim ve Ümmet-i 
Muhammed olan muvahhid mü'minler, kadın olsun, erkek olsun, dünyanın hangi 
bölgesinden ve hangi ırktan, hangi renkten, hangi dilden, hangi kavimden olursa 
olsunlar, birbirlerinin iman kardeşi ve İslâm dostlarıdırlar? ümmetin bütün bir 
vücûd gibidir? Birbirlerini sevmede, saymada, hukukunu korumada, canına, malına 
ve ırzına sahib çıkmada, parçalanmaz bir bütünlük arzeder? Bütün muvahhid 
mü'minler böyle inanır ve böyle davranırlar? Rabbleri Allah, böyle emretmiş, 
önderleri Rasulullah (s.a.s.), böyle öğretmiştir? 
Numan b. Beşir (r.a.)'ın 
rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.): 
?Bütün mü'minleri, 
birbirlerine merhamet, muhabbet, lütuf ve yardımlaşma hususlarında sanki bir 
vücûd misali görürsün! O vücûdun bir organı hastalanınca, vücûdun diğer 
kısımları birbirlerini hasta organın elemine ?uyku-suzlukla hararete- ortak 
olmaya çağırırlar.?[6] 
Numan b. Beşir (r.a.)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurur: 
?Mü'minler, bir tek adam 
gibidir. Başı ağrısa, cesedin sair yerleri humma ve uykusuzlukla ona (iştirake) 
çağrışırlar.? 
Devamı olan rivayette Numan b. 
Beşir (r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: 
?Müslümanlar, bir tek adam 
gibidir. Gözü ağrısa, bütün vücûdu ağrır. Başı da ağrısa, bütün vücûdu ağrır.?[7] 
 
Sehl b. Sa'd (r.a.)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurur: 
?Mü'min, iman ehli yanında, 
cesed üzerinde baş gibidir. Cesed, nasıl ki, başta olandan dolayı ızdırap 
duyarsa, mü'min de iman ehli için öyle elem duyar.?[8] 
Ebu Musa (r.a.)'dan: 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurdu: 
?Mü'min ile mü'min 
(birbirlerine karşı) duvar gibidir. Birbirini sımsıkı tutarlar.? 
Bunu söylerken, parmaklarını 
birbirine geçirip sımsıkı kilitledi.[9] 
 
Hubeyb b. Hiraş (r.a.)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurdu: 
?Müslümanlar kardeştir. 
Takva hariç, hiçbirinin diğerinden üstünlüğü yoktur.?[10] 
 
Yegâne önderimiz Rasulullah 
(s.a.s.)'in bu buyruklarından apaçık anlaşıldığı gibi, nasıl ki, iman bir 
bütündür ve parçalanmaz ise, mü'minler de iman kardeşliği bakımından bir 
bütündürler ve asla parçalanmayı kabul etmemelidirler? 
Bütün mü'minler, birbirlerinin 
velileri, yani kardeşleri, dostları ve yardımcılarıdırlar? Muvahhid mü'minlerin 
birbirlerinin üzerinde velayet hakkı vardır? Onlar, iyilik ve takva üzere 
yardımlaşır, hayırda yarışırlar? Bütün yeryüzünde huzur ve barışı sağlamak için 
iyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar? Mazlum kardeşleri olan mü'min 
müslümanların zulümden kurtulmaları için kendilerine yardımcı olurken, zulmeden 
müslüman kardeşleri ortaya çıktığında onların zulmünü engellemek, onları ıslâh 
etmek üzere onlara karşı durup bu zulümden vazgeçirir, böylece onlara da yardım 
etmiş olurlar? Ümmetin derdiyle dertlenir, İslâm Milleti'nin yaralarını sarmaya 
gayret ederler? 
Rabbimiz Allah şöyle buyurur: 
?Mü'min erkekler ve mü'min 
kadınlar, birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten 
sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Rasulüne 
itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şübhesiz 
Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.? (Tevbe, 9/71) 
 
İbn Mes'ud (r.a.)'ın 
rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: 
?Kim ki, sabahleyin 
kalkarken düşüncesi Allah'dan başka bir şey olursa, onun, Allah'ın hoşnudluk ve 
yakınlığından nasibi yoktur. 
Kim ki, sabahleyin kalkarken 
müslümanların sıkıntılarını kalbinden hissetmezse, onlardan değildir.?[11] 
 
Enes (r.a.)'dan: 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurdu: 
?Ey mü'min, sen, mü'min 
kardeşine zalim iken de, mazlum iken de yardım et!? 
Sahabîler: 
- Ya Rasulallah, şu mazlum olan 
kişiye yardım edebiliriz. Fakat o zalime nasıl yardım ederiz? diye sordular. 
Rasulullah: 
?Zalimin iki elinin üstünü 
tutarsın (yani onu, zulmünden men'edersin).?[12] 
 
Muvahhid mü'minler, mü'min 
müslümanlar kardeşlerine yardım ederken, kendilerinin ihtiyacı olan yardımı 
muvahhid mü'min kardeşlerinden beklerler? Şirk ve küfür ehlinden yardım talebi 
etmezler? Yardımı, yalnızca Allah'dan ve O'nun salih mü'min kullarından 
beklerler? Allah'ın salih kulları, Allah'ın rızası için ve Allah'ın emrettiği 
gibi, diğer salih mü'min kardeşlerinin yardımına koşarlar? İman kardeşliğinin 
gereği budur!.. 
Rasulullah (s.a.s.)'in zevcesi 
Aişe (r.anha) anlatıyor: 
Rasulullah (s.a.s.), Bedir 
tarafına yola çıktı. Harratu'l-Vebera'ya varınca kendisine bir adam yetişti ki, 
bu adamın cür'et ve cesareti söyleniyordu. Bu sebeble Rasulullah (s.a.s.)'in 
ashabı, onu gördükleri vakit sevindiler. 
Rasulullah (s.a.s.)'e 
yetişince, O'na: 
- Sana tabi olmak ve seninle 
beraber yer almak için geldim, dedi. 
Rasulullah (s.a.s.), kendisine: 
?Allah'a ve Rasulüne iman 
ediyor musun?? diye sordu. 
- Hayır! dedi. 
?Öyle ise, dön! Ben, asla 
bir müşrikten yardım alamam!? buyurdu. 
Sonra gitti. Ağacın yanına 
vardığımızda o adam, Rasulullah (s.a.s.)'e yine yetişti ve O'na ilk defa 
söylediği gibi söyledi. Rasulullah (s.a.s.) de, ona ilk defa söylediği gibi 
söyledi. 
?Öyle ise, dön! Ben, aslâ 
bir müşrikten yardım alamam!? buyurdu. 
Sonra döndü. Ve Rasulullah 
(s.a.s.)'e Beyda'da yetişti. O da, ilk defa dediği gibi: 
?Allah'a ve Rasulüne iman 
ediyor musun?? diye sordu. 
Adam: 
- Evet! cevabını verdi. 
Rasulullah (s.a.s.), ona: 
?O hâlde yürü!? buyurdu.[13] 
 
İman ve İslâm'ın kopmaz, 
eskimez ve pörsümez sapasağlam bağıyla birbirine bağlanan ümmetin muvahhid 
mü'min ferdleri, birbirlerini sevmek, birbirlerinin kadr-u kıymetini bilmek ile 
mükelleftirler? Bu hâl, onların katıksız imanlarından kaynaklanmaktadır? 
Ebu Hüreyre (r.a.)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurur: 
?Siz, iman etmedikçe cennete 
giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (tam) iman etmiş olamazsınız.?[14] 
Ebu Hüreyre (r.a.)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurur: 
?Birbirinize hasedlik 
çekmeyin. Müşteri kızıştırmayın. Birbirinize buğz etmeyin. Birbirinize sırt 
çevirmeyin. Biriniz, diğerinin pazarlığı üzerine satış yapmasın. 
Kardeş olun ey Allah'ın 
kulları! 
Müslüman, müslümanın 
kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu tahkir etmez. (Üç defa 
kalbi-ne işaret ederek) takva, şuradadır. Kişiye kötülük namına, müslüman 
kardeşini tahkir etmesi kâfidir. Müslümanın her şeyi, kanı, malı ve ırzı, 
müslümana haramdır.?[15] 
 
Mü'min müslümanların kardeşler 
olduğunu ve bu iman kardeşliğinin bağlarının çok sıkı olmasının gereğini 
defalarca beyan buyuran önderimiz Rasululllah (s.a.s.), bu bağın gevşememesi ve 
hiçbir zaman çözülmemesi için bütün önlemleri almıştır? İlk sözlerini beyan 
buyurduğu andan, kıyamet anına kadar iman kardeşliğine herhangi bir zarar 
gelmemesi için ne gerekiyorsa beyan buyurmuştur? İlmi, bütün zamanları ve 
mekânları kuşatan Rabbimiz Allah'ın bildirmesiyle bilip bildiren Rasulullah 
(s.a.s.), Allah'ın izni ve yardımıyla oluşan iman kardeşliğine sahib 
çıkılmasını, bunun hiçbir zaman bozulmamasını ümmetine vasiyet etmiştir? 
Cabir b. Abdullah el-Becelî 
(r.a.) anlatıyor: 
Rasulullah (s.a.s.), Vedâ 
Haccı'nda bana: 
?İnsanları sustur da 
dinlesinler!? diye emretti. 
İnsanlar, sükût ettikten sonra: 
?Benden sonra birbirinin 
boyunlarını vuran kâfirlere dönmeyin!? buyurdu.[16] 
 
Ümmet-i Muhammed'in her 
muvahhid mü'min ferdi, iman kardeşliği hukukunu canı gibi kıymetli bilip 
korumalıdır? Mü'minlerin kardeşliğine ve müslümanların birbirlerine olan 
velayet hakkına asla bir zarar gelmemelidir? Allah'ın ipine sımsıkı sarılan 
İslâm Milleti'ni bu ipten koparıp parçalayan ve iman kardeşliği hukukunu 
zedeleyen fitnelerin başında, ırkçı-milliyetçi duyguların akîde hâline gelmesi 
yer alır? Müslüman olmuş ve iman bağlarıyla birbirlerine sımsıkı bağlanmış, 
mü'min kardeşler olmuş kavimlerin, kendi ırklarını yüceltip diğer ırkları 
aşağılamak, dolayısıyla o ırklara mensub olan mü'min kardeşlerini hakir görmek 
suretiyle ümmeti parçalamak en korkunç bir fitnedir? Böyle korkunç bir fitneye 
iştirak edenler, ırkçı-milliyetçi duygularla, kendi ırkından olmayan diğer 
mü'min müslümanların kanını helâl görebilme cinayetini işler? Böylece haktan 
sonra batıla dönmüş olur? 
İşte bu inancı sebebiyle fıska 
düşer ve topukları üzere gerisin geriye küfre dönmüş olur? Yalnızca kendi 
ırkından olmadıkları için ve kendi ırkının yüceliğine inanarak, diğer mü'min 
müslümanların katledilmesini helâl görmek, onların öldürülmesini gerektiren 
ciddî bir sebebi ve tevili olmadığı hâlde onları, bu sebebten dolayı öldürmek, 
insanı iman ve İslâm dairesinde bırakmaz? 
Rabbimiz Allah şöyle buyurur: 
?Kim bir mü'mini kasıtlı 
olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedî kalmak üzere cehennemdir. 
Allah, ona gazablanmış, onu lânetlemiş ve ona büyük bir azab hazırlamıştır.? 
(Nisa, 4/93) 
Abdullah İbn Mes'ud (r.a.)'ın 
rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: 
?Allah'dan başka (ibadete 
layık) ilâh bulunmadığına ve benim Allah'ın Rasulü olduğuma şehadet etmekte olan 
müslüman bir kimsenin kanı helâl olmaz, ancak şu üç şeyden biri ile helâl olur: 
Maktülün hayatı karşılığında 
öldürülmesi (kısas). 
Zinâ edenin evli (veya dul) 
olması (recm). 
İslâm Dini'nden çıkıp 
müslüman cemaatını terk etmesi (irtidad).?[17] 
 
Irkçı-milliyetçi duygular, 
kendi kavminin diğer kavimlerden üstün olduğu inancı ve bunun harekete 
dönüşmesi cahiliyye adetlerindendir? Bu cahilî inanç, iman kardeşliğinin en 
vahşî düşmanıdır? Ümmeti, birbirine düşüren ve müslümanların birbirinin 
boyunlarını vurup kanlarını dökmelerine sebeb olan en amansız fitnedir? 
Abdullah İbn Mes'ud (r.a.)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurur: 
?Müslümanlara sövmek, fısk, 
onunla savaşmak küfürdür.?[18] 
Hadis-i Şerifin şerhinde şöyle 
denilmektedir: 
?Bir müslümana haksız yere 
sövüp saymak, bi'l-icma' haramdır. Bu işi yapan fasıktır. Cezası, te'dib 
olunmaktır. Haksız yere müslümanla kavga ve çarpışma yapan ise, ehl-i hak 
müslümanlara göre, dinden çıkmak mânâsına küfretmiş olmaz. Ancak müslümanla 
harbetmesinin helâl olduğuna inanırsa, o zaman dinden çıkar. 
Müslümanların birbirlerini 
öldürmelerini helâl i'tikad etmek küfürdür. Meğer ki, te'vil ile ola.?[19] 
Gerek İslâm düşmanlarının 
yardımı ve kışkırtmasıyla, gerekse hevalarına uyarak müslüman kardeşlerine silah 
çekip onları öldürenler, müslümanların saflarından ayrılmışlardır? 
Abdullah İbn Ömer 
(r.anhuma)'dan. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle 
buyurur: 
?Her kim biz müslümanlara 
silah çekip kıtal ederse, artık o kimse biz müslümanlardan değildir.?[20] 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 Bkz. Münafikun, 63/8. 
 
 
 
 
 
 [2] 
 Bkz. Zariyat, 51/56. 
 
 
 
 
 [3] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu'n-Nikâh, B.11, Hds.18. 
 
 
 
 
 [4] 
 Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Vitr, B.23, Hds.1498. Sünen-i İbn Mace, 
 Kitabu'l-Menasik, B.5, Hds.2894. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavat, B.1, 
 Hds.3795. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.1, Sh.29. C.2, Sh.59. 
 
 
 
 
 
 [5] 
 İbn Hişam, A.g.e., C.2, Sh.385. İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, C.3, 
 Sh.461-462. 
 
 
 
 
 [6] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Edeb, B.27, Hds.41. 
 
 
 
 
 [7] 
 Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B.17, Hds.67. 
 
 
 
 
 [8] 
 Abdullah İbnü'l-Mübarek, Kitabu'z-Zühd, Çev. M. Adil Teymur, İst. 1992, 
 Sh.171, Hds. 693. et-Taberî, A.g.e., C.7, Sh. 509. İbn Kesir, Hadislerle 
 Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, C.13, Sh. 7409. Ahmed b. Hanbel, (Müsned, C.5, 
 Sh.340)'dan. 
 
 
 
 
 [9] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu's-Salat, B.88, Hds.124. Kitabu'l-Edeb, B.36, Hds.56. 
 Kitabu'l-Mezalim, B.5, Hds.7. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, 
 B.17, Hds.65. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B.18, Hds.1993. 
 Sünen-i Neseî, Kitabu'z-Zekat, B.67, Hds.2550. 
 
 
 
 
 [10] 
 İmam Suyutî, A.g.e., C.3, Sh.406, Hds.3793 (9211). Taberânî, 
 Mu'cemu'l-Kebir'den. İbn Kesir, A.g.e., C.13, Sh.7421. 
 
 
 
 
 [11] 
 İmam Suyutî, A.g.e., C.3, Sh.331, Hds. 3570 (8453). Hakim, Müstedrek'ten. 
 Ayrıca bkz. Taberânî, A.g.e., C.2, Sh.323, Hds.625. 
 
 
 
 
 [12] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Mezalim, B.4, Hds.5. Kitabu'l-İkrah, B.7, Hds.12. 
 Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B.16, Hds.62. Sünen-i Tirmizî, 
 Kitabu'l-Fiten, B.58, Hds.2356. Sünen-i Dârimî, Kitabu'r-Rikak, B.40, 
 Hds.2756. 
 
 
 
 
 [13] 
 Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, B.51, Hds.150.Sünen-i Tirmizî, 
 Kitabu's-Siyer, B.10, Hds.1601. 
 
 
 
 
 [14] 
 Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.22, Hds.93-94. Sünen-i Ebu Davud, 
 Kitabu'l-Edeb, B.142, Hds.5193. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-İsti'zan 
 ve'l-Adab, B.1, Hds.2828. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Edeb, B.11, Hds.3692. 
 Mukaddime, B.9, Hds.68. İmam Buhârî, Edebü'l-Müfred, B.448, Hds.979-981. 
 
 
 
 
 
 
 [15] 
 Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B.10, Hds.32. Sahih-i Buhârî, 
 Kitabu'l-Edeb, B.57, Hds.94. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, 
 B.18, Hds.1992. 
 
 
 
 
 [16] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Fiten, B.8, Hds.29. Kitabu'l-İlm, B.44, Hds.62. 
 Kitabu'l-Hacc, B.133, Hds.212. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.29, Hds.120. 
 Sünen-i Neseî, Kitabu Tahrimi'd-Dem, B.28, Hds.4109-4115. Sünen-i İbn Mace, 
 Kitabu'l-Fiten, B.5, Hds.3942-3943. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu's-Sünnet, 
 B.16, Hds.4686. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Fiten, B.26, Hds.2289. 
 
 
 
 
 
 [17] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu'd-Diyet, B.5, Hds.17. Sahih-i Müslim, 
 Kitabu'l-Kaseme, B.6, Hds.25-26. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Fiten, B.1, 
 Hds.2247. Kitabu'd-Diyet, B.10, Hds.1423. Sünen-i Neseî, Kitabu 
 Tahrimi'd-Dem, B.14, Hds.4043-4044. Sünen-i Ebu Davud, Kitab'ul-Hudud, B.1, 
 Hds.4352-4353. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Hudud, B.1, Hds.2533-2534. Sünen-i 
 Dârimî Kitabu'l-Hudud, B.2, Hds.2302-2303. Kitabu's-Siyer, B.11, Hds.2451. 
 
 
 
 
 
 
 [18] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-İman, B.36, Hds.41. Kitabu'l-Edeb, B.44, Hds.73. 
 Kitabu'l-Fiden, B.8, Hds.25. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.28, Hds.116. 
 Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-İman, B.15, Hds.2771-2772. Kitabu'l-Birri 
 ve's-Sıla, B.51, Hds.2049. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Fiten, B.4, Hds. 
 3940-3941. Sünen-i Neseî, Kitabu Tahrimi'd-Dem, B.27, Hds.4088-4095. 
 
 
 
 
 [19] 
 Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve şerhi, ist. 1977, C.1, 
 Sh.326-328. 
 
 
 
 
 [20] 
 Sahih-i Buhârî, Kitabu'd-Diyet, B.1, Hds.13. Kitabu'l-Fiten, B.7, Hds.19-20. 
 Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.42, Hds.161-163. Sahih-i İbn Mace, 
 Kitabu'l-Hudud, B.19, Hds.2575-2577. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Hudud, B.26 
 Hds.1486. Sünen-i Neseî, Kitabu Tahrimi'd-Dem, B.26, Hds.4084. Sünen-i 
 Dârimî, Kitabu's-Siyer, B.77, Hds.2523; Kul Sadi Yüksel, İstanbul, İslam 
 Milleti Olmak, Misyon Yayınları: 89-99; Kul Sadi Yüksel, İstanbul, İslam 
 Milleti Olmak, Misyon Yayınları: 89-99.



