Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hevânın Putlaştırılıp İlâh Haline Getirilmesi

Hevânın Putlaştırılıp İlâh Haline Getirilmesi



Hevânın
Putlaştırılıp İlâh Haline Getirilmesi:


Bir insan kendi görüşünden,
kendi kararından başkasını beğenmiyorsa, kendi zevkinden daha üstün bir şey
tanımıyorsa o insan kendi hevâsını, kendi nefsini tanrı haline getiriyor
demektir. Kur'ân-ı Kerim bunu şöyle açıklıyor: ?Gördün mü hevâsını
(arzularını, keyiflerini, isteklerini) tanrı haline getireni? Onun üzerine sen
mi vekil olacaksın?? (25/Furkan, 43). Bu kimseler canlarının istediğinden
başka kutsal bir şey bilmezler. Bunlarda hakseverlik yoktur. Bu gibiler bencil
insanlardır. Peşine düştükleri arzuları da normal bir istek değil, canlarının
istediği kuruntulardır. Böyleleri hak, hukuk, delil, âyet, şâhit tanımazlar,
yalnız kendi isteklerini en üstün tutarlar. Onlara göre din de, insanların
vicdanlarından gelen arzularıdır. Dolayısıyla kendi nefislerini doyurmaya,
keyiflerini tatmin etmeye çalışırlar.
Bunlar, hakkı ve gerçeği kabul
etmezler, ama keyfîliği hayat anlayışı olarak alırlar. ?Şimdi sen, kendi
hevâsını ilâh edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve
kalbini mühürlediği ve gözünün üstüne de bir perde çektiği kimseyi gördün mü?
Artık Allah'tan sonra ona kim hidâyet verecektir? Siz yine öğüt alıp düşünmüyor
musunuz?? (45/Câsiye, 23 ve yine bkz. 25/Furkan, 43; 53/Necm, 23)
Gazzâli, bu âyeti yorumlarken
?ilâh? kelimesinin ?ma'bûd? anlamına geldiğini, ma'bûdun da ?emrine uyulan?
demek olduğunu, buna göre davranışlarında hevâya uyup bedenî arzularının
peşinden koşanların hevâlarını ilâh edinmiş sayılmaları gerektiğini ifade eder.
(İhyâ, 3/28). Hevâlarına uyanlar, tam bir sapıklığa düştükleri gibi (45/Câsiye,
23); bunların peşinden gidenler de Allah'ın yolundan saparlar (5/Mâide, 77; 6/En'âm,
56). Mü'minler, çeşitli âyetlerde hem kendi hevâlarına ve hem de kâfir, zâlim,
hak yoldan sapmış, kalpleri mühürlenmiş kimselerin hevâlarına uymaktan
menedilmiştir.
İster nefsin hevâsına göre
insanlar, tanrılar topluluğu (panteon) düşünüp onları kendi aralarında
uzlaştırsın, savaştırsın, barıştırsın veya seviştirsin; ister arzularının
istediği şeyleri onlara emrettirsin ve nehyettirsin, isteklerini güzel veya
çirkin göstertsin; isterse yalnız kendi öz arzusunun geçerli ve tatmin olmaya
değer en önemli gaye olduğunu düşünsün, bütün bu durumlarda insan, hevâsını
tanrılaştırmış olmaktadır. (Mitolojiler, epiküriyenler, din dışı hutanistler,
din dışı egzistansiyalistler, ?yaratıcı sanatçılar?, tanrı yapmak ve yaratmak
gibi kavramları ucuz ucuz dağıtan zihniyetler, sinema artistleri için ?yıldız?
ki bu tâbir, eskiden yıldızlara tapmanın hâtırasını saklamaktadır veya bir kısmı
için ?seks tanrıçası? gibi deyimleri bol bol kullananlar vb. ile birlikte
hatırlayalım.) Nefsin hevâsı, insanlığın bütün çağlarında görülerek dar ve geniş
anlamındaki bir şirkin, belli başlı kaynağı olmuştur. (22)
Hevâya Allah'a bağlanır, O'na
teslim olur gibi yapışmak, büyük bir şirk, çirkin bir suçtur. ?Yüce Allah'ın
yanında gök kubbe altında Allah'tan başka tapınılan tanrılar içinde, kendisine
uyulan hevâ (aşırı istek ve tutkulardan) daha büyüğü yoktur.? (Taberânî; İbn
Kayyim el-Cevziyye, İğâsetu'l-Lehefân, 2/148; Elmalılı, 6/70; Ş. İslâm
Ansiklopedisi 2/397). İnsanın keyfi ne istiyorsa onu elde etmeye
çalışması ve bu konuda ilâhî sınırları hiç önemsememesi, bu hevâ putuna tapmak
demektir. Zaten eski câhiliyye dönemindeki müşriklerin puta tapmaları da, böyle
hevâya tâbi olmalarının bir sonucu idi (53/Necm, 23). Yine Lut kavminin yaptığı
homoseksüellik gibi rezillik de, hevâ putunu yüceltip bütün şeytanî arzularına
uymanın sonucu idi (29/Ankebût, 28-29; 45/Câsiye, 23).
Kötü temâyüllere düşkün, şehevî
arzularının kölesi haline gelmiş, her türlü günahla yoğrulmuş kimseler,
Allah'tan kaçabilmek için, önce O'nun hakkında şüphelere kulak verir, giderek
inkâra varırlar. Böylece ?her günahta inkâra giden bir yol vardır? gerçeğini
ortaya koymuş olurlar. (3)
Mü'min; İlâhî nizama
samimiyetle inanan, müslüman da o nizama teslim olan, uyan kimse demektir.
Ferdiyetçi, hümanist bir espri ile kişinin kendi düşüncelerini yüceltip övmesi,
kendi fikrinin üstünde bir şey görmemesi, kendi kanatlerine göre iyi-kötü,
hayır-şer, güzel-çirkin hükümleri getirmesi, Kur'ân-ı Kerim'in ifadesiyle
kişinin hevâsını ilâhlaştırmasıdır. ?Şimdi sen, kendi hevâsını ilâh edinen ve
Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbini mühürlediği ve
gözünün üstüne de bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona
kim hidâyet verecektir? Siz hâlâ öğüt ve ibret alıp düşünmeyecek misiniz??
(45/Câsiye, 23)
Bu âyette geçen ?bir ilim
üzere?, yani ?bilgisi olduğu halde? tâbiri, üzerinde durulması gereken bir
noktaya dikkat çekmektedir. Hevâsını ilâhlaştıranlar, sıradan kimseler değil;
?bilgisi olan? entelektüel kimselerdir. Yine âyette böyle sapıkların irşâdının
çok zor olduğuna işaret edilmektedir. Öyleyse mutlak hakikatten/gerçek ve kesin
bilgiden, Rabbânî ilimden/vahiyden uzaklaşarak, şeytanın kurulu dünyasındaki
saltanatına râm olmuş modern zihniyeti, bu noktadan ele almalıyız. Tefsirlerde
işaret edilen bu tip karakterle uygun kişilik sergileyen Bel'am bin Baura ve
Umeyye bin Ebi's-Salt ve her dönemdeki benzerleridir. Bel'am karakterlilerden
olmamak için; hak ilme uymak ve dünyaya meyletmemek, hevâya kul olmamak
gerekmektedir.
Bir başka âyette, hevâya uymak,
yani dinî ölçülere ters düşen ölçüler, değerler koymak, bir başka ifadeyle
ferdiyetçilik, egoizm, bencillik, menfaatperestlik sapıklığın en büyüğü olarak
vurgulanmaktadır: ?Allah'tan bir yol gösterici olmadan hevâsına uyanlardan
daha sapık kim vardır?? (28/Kasas, 50). İbn Kesir'in dediği gibi,
?kendi nefsinin arzusuna göre neyi güzel görmüşse, o şey o kimsenin dini ve
mezhebi olmuştur.? (4) ?Bir ruh ki, sâbit ölçüleri yitirir, belli mikyasları
kaybeder, mazbut değerlerden mahrum olursa arzu ve isteklerinin mahkûmu olur,
kendisine tapılırsa artık o ruh, hiçbir ölçüyü kabul etmez, hiçbir ciddîliği
benimsemez. Hiçbir mantık kaidesini dinlemez. Azgın heveslerini
tanrılaştırmaktan ve onlara tapınmaktan başka bir şey yapmaz.? (23)

Mevdûdî, Câsiye sûresi, 23.
âyeti tefsir ederken şöyle der: ?Hevâ ve hevesini tanrı edinmek? ifadesiyle bir
kimsenin nefsinin her istediğini yapması ve yaptığı işin Allah indinde haram mı,
helâl mi olduğunu dikkate almadan davranması kast olunmaktadır. Böyle bir insan,
Allah emretmiş bile olsa, eğer nefsi istemiyorsa o işi yapmaz. İşte bu kimse,
nefsine itaat ettiği şekilde, başkalarına da itaat ediyorsa şayet; o kimseleri,
o kimselerin hevâlarını da tanrı edinmiş olur. Her ne kadar bu kimse, kendi
keyfini ve o kimseleri ilâh ve mâbud edinmediğini söylese de veya o kimselerin
putunu yaparak onlara tapmasa da onları tanrı edinmiştir. Çünkü bu kayıtsız
şartsız teslimiyeti, onun bu kimseleri tanrı edindiğinin bilfiil ispatıdır. Ve
bu da apaçık şirktir. Allah'tan başkasına bu şekilde itaat eden kimse, itaat
ettiği kimseye secde etmemekle ve diliyle onun ilâh olduğunu söylememekle,
şirkten kurtulamaz. Nitekim diğer büyük müfessirler de bu âyeti, bu şekilde
yorumlamışlardır. İbn Cerîr, ?Allah'ın koyduğu helâl ve haramı dikkate almadan
hevâsına/nefsinin arzusuna göre davranan kimse, nefsini ilâh edinmiş olur?
demektedir. Cessâs ise, ?böyle bir kimse, mü'minlerin Allah'a itaat ettiği gibi
nefsine itaat eder? derken, Zemahşerî; ?nefsinin yönlendirdiği gibi hareket eden
kimse, nefsine tıpkı Allah'a itaat edildiği gibi itaat etmektedir' der.? (24)

Her kötü iş ve söz, hevâdan,
hevâsına tutsak olan kişinin cehâletinden ve zâlimliğinden kaynaklanır.
İnsandaki her şerrin kaynağı odur. İnsan, hevânın kontrolüne girmek istemiyorsa,
faydalı ilimle cehâleti, sâlih amelle zulmü bertaraf etmelidir. ?Zulmedenler
bilgisizce hevâlarına uydular.? (30/Rûm, 29) Bilgisizlikle hevâya uymak
birleşince zulüm ve küfür ortaya çıkmaktadır. Allah Teâlâ, Dâvud (a.s.)'a şöyle
tavsiyede bulunur: ?Hevâna tâbi olma ki, bu seni Allah yolundan saptırır.?
(38/Sâd, 26). Çünkü hevâ cismânî lezzetlere dalmaya, ruhânî saâdeti elde
etmeyle meşgul olmamaya dâvet eder. (25)
İslâm'ın önemli hedeflerinden
birisi, insanın arzu ve isteklerine boyun eğmesini engelleyip insanı
olgunlaştırmak ve böylece yeryüzünü ıslah etmektir. Çünkü nefsin arzuları
insanın fıtratını/doğal meyillerini bozar. İnsanın temâyüllerinin tabiatta özel
bir düzen ve tertibi vardır. Bu âhenk ve nizam, itidal ve muvâzeneyi gerektirir.
İnsan, hevâsına uyarsa bu itidal ve muvâzene, denge kaybolur, adâlet ölçüleri
çiğnenir ve iş zulme varır. ?Eğer hak, onların hevâlarına/arzularına uyacak
olsaydı hiç tartışmasız gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey)
fesâda (bozulmaya) uğrardı?? (23/Mü'minûn, 71)
Demek istiyoruz ki;
lüzumsuzlarla meşgul olan, lüzumludan mahrum kalır. İslâm'a tâbi olmayan mutlaka
başka yollara düşer; Allah'a kul olmayan başkalarına kul köle olur.
Rasûlullah'ın getirdiklerine teslim olmayan, mü'minlik sıfatını yitirir,
hevâsını ilâhlaştırmış olur. Büyüklük/olgunluk, hevâya göre hareket değil;
İslâm'a teslim olabilmektir. Firâsetli ve ihlâslı neslin yetişmesinden rahatsız
olan bâtıl ideolojiler hep insanların hevâ ve heveslerine hoş gelecek işler
yapmaktalar ve bu kanalla insanları kendilerine bağlamaktadırlar. Müslüman,
Hakkın ölçüsüne uymak zorundadır. Hevâya uyanlar Hâviye'ye düşerler. Cehennem
çukuru anlamındaki ?hâviye?, ?hevâ?dan gelmektedir. (26)
Materyalist düzen ve tüketim
toplumu olmak, piyasadaki anlayış doğrultusunda özgürlük fikri, reklâmlarla
galeyana getirilen mala karşı aşırı istek, ?dünyaya bir defa geldik, ne kadar
zevk alırsak o kârdır? zihniyeti, moda, teşhircilik, vitrine/kaportaya/makyaja
verilen değer gibi konuların tümü hep hevâ kavramıyla, arzuları putlaştırmayla
çok yakından ilgilidir.

NEFS.
Nefs; Anlam ve Mâhiyeti
Nefsin İşlevi
Nefsin Farklı Özellikleri
Nefs-i Emmâre
Nefs-i Levvâme
Nefs-i Mutmainne
Nefs-i Râdıye
Kur'ân-ı Kerim'de Nefs Kavramı
"Nefs"in Allah Hakkında Kullanılması
Nefsin Diğer İlâhlar Hakkında Kullanılması
Nefsin Ruh Anlamında Kullanılması
Nefsin "Kalp, Gönül, İçdünya" vb. Anlamlarında Kullanılması
Nefsin "İnsan Bedeni" Anlamında Kullanılması
?Nefs?in ?Bedenle Birlikte Ruh? Anlamında Kullanılması
Nefsin ?Kötülüğü Emredici? Anlamında Kullanılması
Nefsin ?İnsan, Cin, Melek, Hayvan veya Bitki İçin Zât (Kişi, Kimse, Kendi, Şahıs vb.)? Anlamında Kullanılması
Nefsin, ?Cins, Tür? Anlamında Kullanılması
Nefsin Diğer Kullanılış Biçimleri
Kur'ân-ı Kerim'de Nefsin Olumsuz Yönü Anlamındaki Hevâ Kavramı
Hadis-i Şeriflerde Nefs Kavramı
Nefsle İlgili Uydurma Hadisler
Müslüman Nefse Hakaret Edilebilir mi?.
Nefs Kavramı Çerçevesinde Kur'an'da Kişiliğin Tekâmül Aşamaları
Nefis ve Ruh
Kur'an'da Nefsin (Kişiliğin) Tekâmül Aşamaları
1- Nefs-i Emmâre
2- Nefs-i Levvâme
3- Nefs-i Mutmainne
4- Nefs-i Râdıye ve Mardıyye
Tasavvufta Nefis
Nefis Tezkiyesi
Nefs Kavramının Yozlaştırılması ve ?Nefsin Merhaleleri? Tâbiri
Nefsin mertebeleri veya nefsi ta ılaştırma süreci
Nefsin İki Yönü (Nefse Fücûr ve Takvânın İlhâmı)
İstek ve Tutkularını İlâh Edinenler
Vicdan ve Ruh
İntihar
İzzet-i Nefs.
Ben Kavramı
Egonun Özellikleri
Hayat
Güdü
Vicdan.
Nefs ve Ruh Aynı Şey midir?.
Ruhla Nefsî Arzular Arasındaki Dengesizlik.
Nefsin Olumsuz Yönü; Hevâ.
Hevâsına Uyanların Özellikleri
Hevânın Putlaştırılıp İlâh Haline Getirilmesi
Aklın, Hevânın/Kötü Arzuların Güdümüne Girmesi
Hevânın Kişisel ve Toplumsal (Ahlâkî) Boyutu; Hevâî İnsanlar Topluluğu.
Nefis Konusuyla İlgili Âyet-i Kerimeler
Nefis Konusuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar