Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

8) Hedonizm ..

8

8) Hedonizm

Lezzetîye, hazcılık,
lezzetçilik. "Hayatın gayesi hazdır, iyi demek haz demektir, bilgilerimiz
duygularımızla aldıklarımızdan ibarettir" tezini savunan felsefe.
Diyorlar ki: Dünyaya bir kere
gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldırım hızıyla geçen
ömrünüzü zevk ve safa ile geçirin. İman, âhiret, ibadet, helâl, haram, ölüm gibi
size mes'ûliyetinizi hatırlatacak ve zevklerinizi kısıtlayacak kavramları
düşünmeyin. Siz bir kelebek kadar hür ve kayıtsız olmalısınız.
"İç bâde, güzel sev, var ise
akl-ü şuûrun / Dünya var imiş, ya ki yok imiş ne umûrun." Bu bir hayat
felsefesidir ve adına "hedonizm" derler. Dilimizde, "hazcılık" diye ifade
edilebilir. Bu felsefe, Nedim'in "Gülelim, eğlenelim, kâm alalım dünyadan,"
mısrâsıyla özetlenebilir.
Konuyu "kapsam" açısından ele
aldığımızda görüyoruz ki, hazcılık, toplumda kısmî bir azınlığı içine alıp,
çoğunluğu dışarıda bırakıyor. Sağlıklı ve varlıklı bir "mutlu azınlık" felsefesi
olmaktan ileriye gidemiyor. Oysa toplumun çoğunluğunu çocuklar, hastalar,
fakirler, ihtiyarlar ve musîbete uğrayanlar teşkil eder. Dilediği gibi eğlenmek,
her arzusunu tatmin etmek, her zevki tatmak, ancak belli bir gruba vergidir. Hem
genç olacak, hem sağlıklı, hem zengin ki, keyif peşinde koşabilsin.
Karnını doyuramayan fakire,
ızdıraplar içinde inleyen hastaya, kabir kapısında ölümü bekleyen ihtiyara "ye,
iç, eğlen, keyfine bak," demek gülünç olmaz mı? Fakir, ancak bu dünyada
tadamadığı lezzetlere, âhirette kavuşacağını düşünüp ümit ederek teselli
bulabilir. Hastalar, aczini anlayıp, Yaradanına duâ etmekle huzura kavuşur. Beli
bükülmüş, fani zevklerden elini çekmek zorunda kalmış ihtiyarlar ise, ölümün
yokluk olmadığını, ebedî bir âleme gitmek için vâsıta olduğunu düşünmekle
tarifsiz kederlerden kurtulabilirler.
"İnsanlar bir vücudun
âzâlarıdır." Organların karşılıklı yardımlaşmalarıyla hayat devam eder. Toplum
hayatı da, fertlerin dayanışmasına ve birbirleriyle olumlu mânâda
ilgilenmelerine bağlıdır. Akıl, kalp ve vicdan sahibi her insan, diğer
hemcinslerine merhamet eder, etmelidir de. Çevresindeki kişilerin dertlerine,
kederlerine, ızdıraplarına kayıtsız kalabilenler, insanî özelliklerini
kaybedenlerdir.
Ağlayan yetimlere, kıvranan
açlara, inleyen hastalara ve titreyen ihtiyarlara rağmen zevkini düşünenlere,
sadece, keyif için yaşayanlara insan mı denir?
Zevk nedir? Zevk, vâsıtadır.
Ferdî hayatın ve neslin devamı için yaratılmıştır. Yiyeceklerde ve içeceklerde
lezzet olmasaydı, yiyemez, içemez ve zarurî ihtiyacımız olan gıdaları alamazdık.
Hayat devam etmezdi. Kezâ, evlilikte lezzet olmasaydı, aileler kuramaz,
çoğalamaz, yeryüzünü şenlendiremezdik. İnsan nesli kesilir ve tükenirdi. Halbuki
biz, iman ve ibâdet için yaratıldık. Bu yüce vazifeleri yapmak için yaşamalı,
neslimizi devam ettirmeliyiz.
Yanlış olan, vâsıtayı gâye
yerine koymaktır. Zevk için yaşayanlar, eşeğini doyurup, kendisi açlıktan
ölenlere benzerler. Zevk ve lezzetin yaratılmasının bir hikmeti de şudur: Biz,
bu dünyaya bir imtihan için gönderildik. Burası ücret ve mükâfat yeri değildir.
Her padişah gibi, şu dünya mülkünün mâliki olan Allahın da bazı emirleri ve
yasakları var. Haram zevkler de bu imtihanın bir parçası. Bizden, meşrû dairede
kalmamız isteniyor. Hür bir irâdeyle yaratılmışız. Helâl çizgisinde yaşayıp
cenneti kazanmak da elimizde, haram zevklere kapılıp cehenneme gitmek de.
Hazcılığın sonu "pesimizm" yani
karamsarlık felsefesidir. Çünkü, "devam etmeyen şeyde lezzet yoktur." Dünya
nimetlerinin ve kendisinin fâni olduğunu bilen insanın mesut olması mümkün mü?
Aklı uyuşturan maddelerin sefâhet toplumlarında çoğalması da bu hakikati
gösterir. Yine, maddî hazlara doymuş Batı cemiyetlerinde intihar olayları daha
çok görülüyor ki, bu durum, mutlu olmadıklarının en açık belirtilerinden
biridir. Mesut bir insan niçin aklını uyutsun ve niye intihar etsin?!
Sözün kısası, "Hakiki zevk,
elemsiz lezzet, kedersiz sevinç ve hayattaki saâdet, yalnız imandadır ve iman
hakikatlari dâiresinde bulunur."
Hazcılar, çalışmayı sevmezler.
Kazanmak için ter dökmek istemezler. İş, zamandan ve keyiften fedakârlık etmeyi
gerektirir. Şu hâlde zevk için harcanacak parayı nereden temin edecekler?
Şüphesiz saf ve mâsum insanların sırtından. Bu sebeple, toplumda zevkçilik
arttıkça, vurgunculuk da çoğalır.
Bir yanda gayrimeşrû kazancı
meslek edinenler, öte yanda çalıştığı halde yeterince kazanamayanlar. Dünya,
zâlim asalaklarla, mazlum vatandaşların dünyası olup çıkar gayr-i İslâmî
düzenlerde.
Zevk gâye olalı, aile
müessesesi de zayıfladı. Çünkü, toplumun çekirdeği olan aile, ancak
fedâkârlıklarla ayakta durabilir. Kadını, "yasak zevklerin aracı" kabul eden
zihniyet, "şefkat kahramanı ana"yı tanımaz. Çocuk ise, keyif aracı olan parayı
paylaşarak azaltan düşmandır, doğmadan öldürülmeli. Yaşasın nüfus plânlaması!
Şahsî arzuları peşinde
sürüklenenler kahraman olamazlar. Sefahet döşeğine rahat için yatanlar,
fedakârlık edemezler. Benciller, ölüme gülümseyen, mânâ için yaşayıp, dâvâ için
ölenleri anlayamazlar. Bunlardan meydana gelen toplum, içinden çürümüştür.
Hayatın gâyesini zevk
zannedenlerin beyinleri midelerine inmiştir. Maddî zevkten başka zevklerin de
olabileceğine ihtimal vermezler. Açı doyurmanın, yetimi okşamanın, düşküne
yardım etmenin hazzına yabancıdırlar. Gürültülü müzikten, kasıkları patlatan
komediden, şehvet kokan edebiyattan hoşlanırlar. Ömürleri, yeni zevkleri hayâl
etmekle geçer.
Zevkin sınırı yoktur.
Tekrarlanan hazlar, tad vermez olur. O zaman yeni ve değişik zevklerin peşine
düşerler. Bulamayınca, sıra aklı uyutmaya gelir. Yeni dostları afyon, eroin ve
alkoldür artık. Uyuyan, uyuşan ve sızan bir cemiyet ortaya çıkar. Böyle bir
toplum, dostu düşmandan ayırt edemez. Hürriyet kapısı kapanmaya, esâret kapısı
açılmaya başlar.
Ruhun cüzzamı olan bu korkunç
hastalığa yakalananlar, mânen ölüdürler. Ölülerse, mülklerini koruyamazlar. İşte
bunun için maddeci dış odaklar ve onların içerideki yardımcıları, zevki ve hazzı
gâye olarak gösteriyorlar!
Batılı bazı psikologlar,
nefisle ruhu birbirine karıştırmak gibi affedilmez bir hataya düşüyorlar. Pek
tabiî, bizdeki taklitçiler de aynı hatayı tekrar ediyorlar. Sonuç, nefsin
isteklerini, sanki ruhun arzularıymış gibi kabul etmek ve psikolojik izahları bu
yanlış kabule dayandırmak oluyor.
İşte tavsiyeleri: "Hiçbir
arzunuzu bastırmayın, içinize atmayın, bir an önce tatmin edin." Bu fikirler
kabul de görüyor. Günahlar, ilmî kisvelere bürünerek meşrûlaşıyor. Böylece,
azgın ihtiraslarına sınır koymayan "bilimsel sapıklar" ve "aydın zalimler"
çoğalıyor. Zayıflar eziliyor, masumlar lekeleniyor, kuzular kurtlara peşkeş
çekiliyor.
Halbuki, ruh ayrı, nefis ayrı
mahlûklardır. İkisi aynı kişide bulunmakla birlikte, mizaçları taban tabana
zıttır. Birinin zevk aldığından, diğeri tiksinir. Nefis, kötülüklere meftundur.
Lûgatinde "doymak" kelimesine yer yoktur. Hep daha fazlasını ister. Şımarıktır,
isyankârdır, yüzsüzdür. Aldıkça daha çok kuvvetlenir.
Nihayet öyle bir raddeye gelir
ki, insana, "hayatın gayesi zevktir," hükmünü verdirir. Mesuliyetten kaçar.
Kaideler, yasaklar ve kanunlar, onun en sevmediği kavramlardır. Dini ve ahlâkı
da bunun için sevmez. Çünkü bunlar, insana, başıboş olmadığını, hayvan gibi
istediği yerde otlayamayacağını, ibadet için yaratıldığını hatırlatır. Ona,
Allah'a isyanın nankörlük olduğunu söyler.
Ruhun da kendine has gıdaları
vardır. O, hakiki ilimle olgunlaşır, ibadetle teneffüs eder ve tefekkürle
yücelere erer. Yaratıklardaki harika sanatları görerek Rabbini düşünmek, muhatap
olduğu nimetler için minnet duyarak şükretmek, en mühim gayesidir. Bu yolla,
geçmişin elemlerinden ve geleceğin endişelerinden kurtulur. Teslimiyet ve
tevekkülle huzura kavuşur.
Organlar, yaptıkları işe göre
kıymet alırlar. Bu sebeple, sadece maddî zevkler için kullanılan kabiliyetler,
değerlerini kaybederler. Ruh, bu gerçeğin farkındadır. Aklını ve diğer manevî
cihazlarını midesine ve cinsî isteklerine hizmet ettirenlerin mutlu olmaları
kabil midir?
Efendilerin uşaklara köle
olduğu yerde, saadetten bahsedilebilir mi hiç! Bundan dolayı zevk ve saadet
isteyenlere söylenecek söz şudur: "Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz,
hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan
çekinmekle muhafaza ediniz."
Allah'ı tanımayan, âhireti
bilmeyen ve kulluk şuuruna ermeyen kişi, dünyada da mutlu olamaz. Çünkü dünyanın
lezzetleri geçicidir. Zevkin bittiği yerde elem başlar. Ölüme kadar sürer gider
bu nöbet. Hazların fâni olduğunu düşünmek bile, hayatı zindan etmeye yeter.
Hayattan tam zevk alanlar, ancak inanan insanlardır.
Onlar bilirler ki, lezzetler
geçicidir, ama nimetleri veren Allah bakidir. Tükenen nimetlerin devamını da
yaratmaya muktedirdir. Bu dünyada vermese bile, ebedî saadet yeri olan âhirette
verebilir. Şu hâlde lezzetin sonunu düşünüp kederlenmek manasızdır. Evindeki bir
sepet elmanın biteceğini düşünerek üzülen fakir bir adam, öğrense ki, padişah
kendisini elmasız bırakmayacak, her ne zaman elması kalmasa, o yine verecek,
sevinir ve lezzetini tam alır. İşte, inanan insanın nimetlerden aldığı lezzet de
buna benzer.
İnsanı hayvandan ayıran en
mühim özellik, akıldır. Fakat bu müstesna kabiliyet, yerinde kullanılmazsa belâ
olur. Çünkü, akıl sayesinde geçmişi ve geleceği düşünmek mümkündür. İnanmayan
adam, geçip giden güzel günlerini hatırlayarak hayıflanır. Gelecek zaman ise,
meçhûl tehlikelerle doludur. Ölümü herşeyin sonu sanan için, mâzi bir yoklar
ülkesidir. istikbâl ise, kendisini de, sevdiklerini de yutacak bir ejderha
ağzıdır. Allaha teslimiyeti olmadığı için, her olay ruhunu titretir. Dış
görünüşüne bakılırsa mutlu zannedilir, lâkin iç dünyası acılarla cehenneme
dönmüştür.
Oysa, inanan kişi için, ölüm
yokluk değil, bir başlangıçtır. Nurlu âhiret âlemine geçiş vasıtasıdır. Gelecek
ise, sonsuz merhamet sahibi olan Allahın emrindedir. Dünya da, içindekiler de
fanidir, ama O daimîdir.
Eğer insan bu dünyada ebediyyen
kalacak olsaydı, belki zevkine gereğinden fazla önem verebilirdi. Fakat
yeryüzünde her an ölüm rüzgârları esiyor. Çevremizde ölümle hayatın kavgasına
şâhit oluyoruz. Her yaratıkta ölümün yüzünü görüyoruz. Dün dalında gülümseyen
çiçekler, bugün ayaklar altında. Bahar ve yazın yeşil gelinleri olan ağaçlar,
kışın kefenlere bürünüyorlar. Masmavi göklerde serâzat uçan kuşlardan artakalan,
bir avuç tüy yumağı. "Elif" gibi dik duran gençler, bir de bakıyoruz ki, "dal"
gibi eğilmişler. Zevk cilâsıyla parlayan gözler toprakla doluyor. Sevdiklerimiz
bizi birer birer terkediyorlar.
Bütün yollar kabre çıkıyor.
Şeksiz şüphesiz biliyoruz ki, bizim de sonumuz ihtiyarlık ve ölümdür. Şu hâlde,
hâkimiyet davasında hayattan hiç de geri kalmayan ölümün bizden bir istediği
olmalı. İşte, insanın en önde gelen meselesi budur ve hiç kimse bu gerçeğe
kayıtsız kalamayacaktır.
Zevkperest, ölüm karşısında
titrerken, müslüman rahattır. Çünkü ölüm, toprağa girip çürümek değil, sevgili
Peygamberine ve sâir sevdiklerine kavuşmak demektir. Başkalarını dehşete düşüren
Azrâil, güvenilir bir emanetçidir. Ve onlar için cenaze merasimiyle düğün alayı,
aynı şeydir. Gidiş Rahman ve Rahime olunca, kabir gülistana döner.

[1]


[1]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.

ALLAH (C.C.) Allah Lafzı; Anlam ve Mâhiyeti
Varlıkların Türleri
1) Vâcibu'l-Vücûd
2) Mümkinu'l-Vücûd
3) Mümteniu'l-Vücûd
A) Aklî Deliller 1) Hudûs (So adan Varolma) Delilleriyle Allah'ın Varlığını İspat.
a) Cisimlerin So adan Yaratılması Esasına Dayanan Delil.
b) İhtirâ (İcat Etme) Delîli.
c) Terkip Delili.
2) İmkân Delîli
3) İbdâ' ve İllet-i Gâiyye Delîli
B) Naklî Deliller
Allah'ın Varlığına İcmâlî Birkaç Delil
1- İmkân Delîli
2- Hudûs Delîli
3- Hayat Delîli
4- İntizâm Delîli
5- San'at Delîli
6- Hikmet Ve Gâye Delîli
7- Şefkat-Merhamet Ve Rızık Delîli
8- Yardımlaşma Delîli
9- Temizlik Delîli
10- Sîmâlar Delîli
11- Sevk-i İlâhî Delîli
12- Rûh Ve Vicdân Delîli
13- Fıtrat Ve Tarih Delîli
14- Duygular Delîli
15- İttifak Delîli
16- Kur'ân Delîli
17- Peygamberler Delîli
"Allah? Kelimesinin İçerdiği Anlam ..
Allah'a İman
Allah Teâlâ'nın Birliği
ALLAH TEÂLÂ'NIN SIFATLARI
Kur'ân-ı Kerim Allah Teâlâ'yı Bize Nasıl Anlatıyor
Kur'ân-ı Kerim'de Allah'a İman ve O'nun Bazı İsim ve Sıfatları
Konuyla İlgili Hadis-i Şeriflerden Bazıları
YÜCE ALLAH'IN İSİMLERİ ?ESMA-İ HÜSNA? .
SIFAT-I İLAHİYYE .
1- Sıfat-ı Nefsiyye
2- Sıfat-ı Selbiyye (Tenzihat)
3- Sıfat-ı Sübûtiyye (Sıfat-ı Zatiyye)
4- Esmaül-Hüsna'nın Delalet Ettiği Sıfat ve Manalar
5- Haberî Sıfatlar
İstivâ
Nüzul
SIFÂT-I SELBİYYE .
SIFAT-I ZÂTİYYE .
1) VÜCUT ..
VACİBU'L-VÜCUD ..
2) KIDEM ...
3) BEKA ..
4) MUHÂLEFETÜ'N Lİ'L-HAVÂDİS .
5) KIYÂM Bİ-NEFSİHÎ
6) VAHDÂNİYET ..
SIFÂT-I SÜBUTİYYE .
1) HAYAT ..
2) İLİM ...
3) SEMÎ'
4) BASAR ..
5) İRÂDE .
İrâde-i Külliyye ve İrâde-i Cüz'iyye
a- Tekvinî İrâde
b- Teşriî irâde
a) Yaratma İradesi (İrâde-i Tekviniye)
b) Yasama İradesi (İrâde-i Teşriiye)
6) KUDRET ..
7) KELÂM ...
8) TEKVÎN ..
Tekvin Sıfatının İsbatı
RUYETULLAH .. Ru'yetullah; Allah'ın Görülmesi
Rü'yetin Dünyadaki Cevazı
Rü'yetin Âhiretteki Vücûbu
Allah Teâlâ'yı Görmek Mümkün müdür ? .
ALLAH'I İNKAR .. Allah'ı İnkar Etmede Önemli Olan Üç Etken . 1) Kibir ve İnat
2) Cehâlet
3) Tâğutların İfsadı
Allah'sız Bir Dünyayı Kimler İster? .
Allah İnancı Olmayan Toplum Modelinin Zararları
Allah'ı Düşündüren Kâinat Ayetleri
Yegâne Yaratıcı Allah'ı İnkâr Edenleri Düşünmeye Dâvet Bu Şiiri Kim Yazdı? .
Fabrika .
Tasvir
Allah'ı İnkâra Dayalı Felsefî Akımlar 1) Ateizm; Allah Tanımazlık .
2) Darwinizm ..
3) Naturalizm ..
Tabiat Nedir? .
Tabiat (Doğa) Yaratıcı Olabilir mi? .
4) Pantheisme .
5) Pozitivizm ..
Bilimlerin Dilinden .
Bak ve Düşün!
İlimler
6) İdealizm ..
İslâm Felsefesi mi? .
7) Reenkarnasyon .
8) Hedonizm ..
Niçin Yaşıyoruz? .
Beşer ve İnsan
Kitaplıktaki Kedi