Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

19) El-Hukmü Lillâh

19

19) El-Hukmü
Lillâh:

?Hüküm Allah'ındır? anlamına
gelir. Hüküm:
karar, kanun, yasa, kuvvet, hâkimlik, âmirlik, kumanda, nüfuz, tartışılmaz dinî
kaide mânâlarına gelir. Lillâhi kelimesi "hüküm"le birlikte ele alınırsa hükmün
Allah'a âit olduğunu ifâde eder. Hüküm, hâkimiyyet, yönetim başkasına değil,
ancak Allah'a aittir. Kur'an bu gerçeği önemine binâen birçok ayette dile
getirerek tüm insanları ve özellikle de hüküm verme yetkisini elinde bulunduran
ve saltanatın gerçek sahibi olduğunu iddiâ edenleri uyarmıştır. Neden, hüküm
insanlara değil de, Allah'a aittir?

Âlemde varlık ya yaratandır; ya yaratılan. Yaratmak, bir şeyi yokluktan vücuda
getirmektir. Varlığı vücuda getirmek için o vücuttan önce var olmak gerekir.
Âlemde her eşyanın varlığının bir başlangıcı vardır. Her varlık, kendi
varlığının yokluğunda var olan yaratıcı bir güce muhtaçtır ki var olsun. O
yaratıcı gücün de, bir eseri vücuda getiren sanatkârın sanat dâhîliğine sahip
olması gibi, yaratıcının da dâhî, âlim, kudretli, yarattığı eşyadan daha önce
var olması icab eder. Sonsuzluk ifade eden bu özellikler ise âlemde var olan
hiçbir şeyde sınırlı güce ve hayata sahip hiçbir insanda mevcut değildir. Her
geçen gün gücü tükenen, dehâsı bir başka dehânın gölgesinde kalan, bilgisi ve
ömrü zamanla sınırlı, sultanlığı bir başkasına miras kalan, âleme hükmettiğini
sandığı bir zamanda mikroskopla dahi görülemeyecek derecede küçücük mikroplara
mağlup olan, gönlünde yer eden maddeciklere meftun olan kâinatın en değerli
varlığı insan, bu yetenekleriyle yaratıcı olamazken, insanın emrine verilen eşya
elbette yaratıcı olamaz.
"Rabbınız
Allah, işte budur. O'ndan başka ilâh yoktur. (O), her şeyin yaratıcısıdır. O'na
kulluk edin..." (En'âm: 6/102)

Herşeyin yaratıcısı olmak, onu nihâyete kadar en iyi terbiye ve idare etmeyi de
gerekli kılar. Ancak, bu gereklilik, yaratıcının lütuf ve adâletinin
neticesidir, yoksa O'na sorumluluk ve mecburiyet yüklemez. Kâinatın
yaratılmasından bu güne eşyanın deverânında, sevk ve idâresinde, var ve yok
oluşunda en ufak bir nizamsızlık, uyumsuzluk, dengesizlik ve anarşi
görülmemiştir. Her gün güneş doğudan doğar, toprak ve dişiler analık görevini
yapar, gece gündüzü takip eder, gündüz geceyi; semâ ve arz canlıların yaşamasına
elverişliliğini sürdürür.

"...O, yedi göğü birbiri üzerinde tabaka tabaka yarattı. Rahmân'ın yaratmasında
bir ayrılık, uygunsuzluk göremezsin. Gözü(nü) döndür de bak, bir bozukluk
görüyor musun? Sonra gözü(nü) iki kez daha döndür (bak). Göz (aradığı bozukluğu
bulamaz), hor, hakir ve bitkin, (bir bozukluk görmekten) ümidini kesmiş bir
halde sana döner." (Mülk: 67/3-4)
En
küçük zerrelerden en büyük âleme kadar bütün cihan kendini yoktan (adem) vücuda
getiren, bununla kalmayıp yok olacağı kıyâmete kadar muazzam bir âhenk içinde,
verdiği emirlerle, sevk ve idâre eden çok yüce bir sanatkârın eseridir.

"Rabbınız
o Allah'tır ki gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra (emri), Arş üzerinde
hükümran oldu. (O), geceyi, durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter;
güneşi, ayı ve yıldızları buyruğuna boyun eğmiş vaziyette (yaratan O'dur). İyi
bilin ki, yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbı Allah, ne uludur"
(A'râf: 7/54).

Âlemi en iyi şekilde idâre etmek ve idâre için gerekli emirleri vermek, onu en
iyi tanıyan biri tarafından yapılabilir. Onu en iyi tanıyan da şüphesiz onu
yaratandır ki, o da ALLAH'tır. Karnını doyurduğu işçisine emir verme yetkisini
kendinde bulan insan, kendini yaratan ve doyuran Hâlıkına neden emir verme
yetkisini tanımasın. Kaldı ki insanın verdiği emir, zaman zaman zulmü, sömürüyü,
anarşiyi içerdiği halde, Allah'ın emri adâletin ta kendisidir. En âdil
davrandığını sandığı bir zamanda bile insan, ya zaafından kaynaklanan hatalara
düşer, ya bir grubun diğer bir grup üzerinde hâkimiyetini sağlar, ya da sınırlı
bilgisiyle geleceğe yönelik değil, ancak içinde bulunduğu zamana göre hüküm
verir ve her devirde emrindeki eksiklik bütün çıplaklığıyla eksikliğini ve
yanlışlığını hissettirdiğinden emrini değiştirmek zorunda kalır. Oysa İlâhî ilim
geçmiş ve geleceği kuşattığından (İlâhlığın gereği) O'nun verdiği emir tümüyle
âdil, cihanşümul ve mükemmeldir. Ayrıca yaratma gücüne sahip olan Allah,
kullarının emir vermedeki zaaflarını ve eksikliklerini bildiği için, dünya ve
âhiret saâdetlerine teminat olarak emir verme yetkisini de kullarına değil,
kendisine tahsis etmiştir.
Bu
kâinatta

?Hüküm, yalnız Allah'ındır? (Yûsuf: 12/40,
67);

''Hüküm O'nundur" (Kasas: 28/70, 88);

''Artık hüküm yüce ve büyük Allah'ındır"
(Mü 'min: 40/12);

"Hüküm vermek Allah'a âittir" (Şûrâ:
42/10),

"Hüküm veren Allah'tır" (Ra'd: 13/41);

"Hüküm vermek yalnız Allah'a âittir'' (En'âm:
6/57);

"Doğrusu hüküm yalnız O'nundur" (En'âm:
6/62)
ve
daha birçok âyette de belirtildiği gibi Allah'ındır. Yüce Allah'ın, insanları ve
cinleri ancak kendisine kulluk etsinler diye yarattığını[1]
ifâde ettiği âyet-i kerimeden insanın ve yaratılma gayesinin kulluk, yani emir
alma ve emre itaat etme olduğunu öğreniyoruz. Aksine hareket eden insanın kendi
yaradanını inkâr ve O'na isyan etmesi onu elîm bir azâba sürükler. Bu inkâr ve
isyanı cümlesinden olarak, insan Allah'ın hükümlerinin yetersizliğini ileri
sürse ve o yasaların peşine düşerek geri çevirmeye çalışsa dahi buna güç
yetiremez. Çünkü,

"Hüküm veren Allah 'tır, O'nun hükmünün arkasına düşüp O'nu geri çevirecek
yoktur." (Ra'd: 13/41)
O'nu
hükmünden geri çevirecek insan bulunmadığı gibi, hükmüne ortak olacak, hükümleri
beraber koyacak O'na eş bir varlık da yoktur. Çünkü "O, kendi hükmüne kimseyi
ortak etmez." (Kehf: 18/26). Buna rağmen insan kendince Allah'ın hükümlerini
yetersiz bulur, kâinatı kudret elinde bulunduran Yüce Mevlâ'ya ortak olmaya
kalkar ve kendisi hükümler koyar. Kendi koyduğu hükümleri (yasaları) de zaman
değiştikçe değiştirmek zorunda kalır. Halbuki "Allah, hükmedenlerin en iyi
hükmedeni değil mi(dir)?" (Tîn: 95/8). O'nun koyduğu hükümler kıyâmete kadar
ebedî olarak kalıcıdır. Ve "O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır." (Yûnus:
10/109; A'râf: 7/87; Yûsuf: 12/80). Hem "İyice bilen bir toplum için
Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?" (Mâide: 5/50).

Allah'ın hükümlerini bilmekle herşey bitiyor mu?

"Hayır, Rabbın hakkı için onlar aralarında çekişmeli işlerde seni hakem yapıp
sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan (verdiğin
hükme gönül hoşluğu ile râzı olup) tam anlamıyla teslim olmadıkça inanmış
olmazlar." (Nisâ: 4/65).

Demek ki Rasûlullah ve O'nun izinden gidenlerin uyguladıkları Allah'ın hükmüne
tam bir teslimiyetle uymak, mü'min olmak ve mü'min kalmak için şart oluyor.

Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimiz'e ve onun şahsında mü'minlere şu ültimatomları
vermiştir:

"Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet, onların keyiflerine uyma ve onların,
Allah'ın indirdiği şeylerin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın. Eğer
dönerlerse bil ki Allah bazı günahları yüzünden onları felâkete uğratmak
istiyordur. Zaten insanlardan çoğu yoldan çıkmış fâsıklardır."
(Mâide: 5/49)

"(Ey Rasûlüm), sana her ne vahyediliyorsa ona tâbi ol. Allah hükmünü verinceye
kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır."
(Yûnus: 10/109)

"(Ey Rasûlüm), Biz sana Kitabı hak/gerçek ile indirdik ki, insanlar arasında
Allah'ın sana gösterdiği biçimde hüküm veresin. (Sakın) hâinlerin savunucusu
olma." (Nisâ: 4/105)

"(Ey Rasûlüm) O halde Rabbının hükmüne sabret ve onlardan hiçbir günahkâra yahut
nanköre itaat etme" (İnsan: 76/24)

"İnkâr edenler sana gelip de başka hüküm verenler aradıkları zaman onlara de ki:
?Allah, size Kitabı açıklanmış olarak indirmiş iken ben Ondan başka bir hakem mi
arayayım?' Mü'minlere gelince, kendilerine Kitap verdiklerimiz o (Kur'an)'ın
gerçekten Rabbın tarafından indirilmiş olduğunu bilirler; onun için hiç
kuşkulananlardan olma." (En'âm: 6/114).

Peygamberler Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmederler ve onlar haksızlık
yapmazlar. Allah'ın hükmünde haksızlık yoktur, ama zâlimler kendilerine
haksızlık yapılacağını zanneder ve korkarlar. Allah'ın onlara cevabı serttir.
Allah şöyle buyurur:

''Kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe mi ettiler? Yoksa, Allah'ın ve
Rasûlünün kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır onlar
zâlimlerdir" (Nûr: 24/50)

İnsanlar, İslâm fıtratı üzere doğmalarına rağmen yasayış biçimlerine göre mü'min,
münâfık ve kâfir statüsüne tâbi olurlar. Allah'ın hükümleri sözkonusu olunca

"Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Rasûlüne çağırıldıkları zaman iman
edenlerin sözü; ancak, ?işittik ve itâat ettik' demeleridir (Başka bir şey
demeleri, itiraz etmeleri imanla bağdaşmaz). İşte umduklarına erenler
bunlardır'' (Nûr: 24/51).
Ama
bir zamanlar,

"İnsanlar bir tek ümmet idi. Allah, peygamberleri müjdeciler ve uyarıcılar
olarak gönderdi, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetsin
diye o peygamberlerle beraber gerçekleri içinde taşıyan Kitap indirdi. Oysa
kendilerine Kitap verilmiş olanlar, kendilerine açık deliller geldikten sonra
sırf aralarındaki kıskançlıktan ötürü o (Kitap hakk)ında anlaşmazlığa düştü(ler).
Bunun üzerine Allah kendi izniyle iman edenleri, onların üzerinde ihtilâf
ettikleri gerçeğe iletti. Allah dilediğini doğru yola iletir."
(Bakara: 2/213).

Peygamber (Hz. Şuayb) de bu konuda şunları söylüyordu:

"Eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilene inanmış, bir kısmı da inanmamış
ise, Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hükmedenlerin en iyisidir."
(A 'râf: 7/87)

Yahûdilerin de;

"İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında dururken, seni nasıl hakem
yapıyorlar da ondan sonra da dönüyorlar (verdiğin hükme râzı olmuyorlar)?! Onlar
inanıcı değillerdir." (Mâide: 5/43)

âyetinden anlaşıldığı gibi Allah'ın hükmüne tâbi olmadıklarını görüyoruz. Diğer
insanlara gelince

"Onlar, aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Rasûlüne çağırıldıkları zaman
hemen onlardan bir grup yüz çevirir. Eğer hüküm kendi lehlerine olursa itaat
ederek gelirler.? (Nûr: 24/48, 49).

Benû
Kurayza yahûdilerinden bir grubun, zinâ eden Hayber yahûdilerinden iki kişi
hakkında hükmüne mürâcaat ettikleri Hz. Peygamber, Tevrat hükmünce onların
taşlanması (recmedilmesi) gerekeceğini söylemişti. Yahûdiler, "Tevrat'ta böyle
bir hüküm yoktur" dediler. Gerçeği bildikleri halde, Hz. Peygamber'in (s.a.s.)
recmden başka cezâ vermesini istiyorlardı. Cenâb-ı Hak meseleye ışık tutan
âyetinde şöyle buyuruyor:

"Ey Peygamber, kalpleriyle inanmadıkları halde ağızlarıyla 'inandık' diyen
(münâfıklarla) yahûdilerden o küfür içinde koşuşanlar seni mahzun etmesin. Onlar
durmadan yalan dinleyen, senin huzuruna gelmeyen diğer bir kavim (Hayber
yahûdileri) hesabına câsusluk edenler (Kureyza oğulları)dır. Kelimeleri, (Allah
tarafından) yerlerine konulduktan sonra, bir tarafa atarlar, tahrif ederler
(Zinâ eden evliler hakkında Tevrat'ta bulunan hükmü değiştirirler) ve 'Eğer size
şu (fetvâ) verilirse onu alın, şayet o verilmezse onu kabul etmekten çekinin'
derler...'' (Mâide: 5/41)

Göklerin ve yerin mülkünün, saltanatının Allah'a âit olduğunu[2]
bilen ve mülk sahibinin kendi mülkünde hâkim olduğuna inanan mü'minler, ihtilâf
ettikleri her problemin çözümünü Allah'a ve Rasûlüne götürürlerken[3],
Kur'an'a ve diğer İlâhî kitaplara inandıklarını iddiâ edenler ise;
"tâğutların
önünde muhâkeme olunmalarını isterler. Oysa onları tanımamakla emrolunmuşlardı..."
(Nisâ: 4/60).
İşin
gerçeği; ayrılığa düşülen herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah'a aittir.[4]

Birkısım insanlar, Allah'ın hükümlerini sadece dilleriyle kabul ederler de
gönülleriyle ve fiilleriyle kabul etmezler. Bunlar hakkında Allah'ın hükmü:

"Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte kâfirler, zâlimler ve fâsıklar
onlardır." (Mâide: 5/44, 45, 47).

İnsanlar Allah'ın indirdikleriyle hükmetseler de, hükmetmeseler de

"O, kendisinden başka ilâh/tanrı olmayan Allah'tır. İlkte de, sonda da (dünyada
da âhirette de) hamd O'na mahsustur." (Kasas:
28/70);

"Hüküm de O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz."
(Kasas: 28/88)

Dünyada iken O'nu inkâr edenler de, inkâr etmeyenler de, zâlimler de, mazlumlar
da O'na döndürüldükten sonra

"O gün mülk Allah'ındır. (O) onların aralarında hükmeder."
(Hacc: 22/56; En'âm: 6/57, 62).
Yüce
Allah, insanı kâinattaki diğer yaratıklara üstün kıldığını anlatıyor:

"Biz insanı en güzel şekilde yarattık."
(Tîn: 95/4);
"Andolsun
Biz insanoğullarını şerefli kıldık..." (İsrâ:
17/70);

"Allah'ın göklerde olanları da yerde olanları da buyruğunuz altına verdiğini,
nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmez misiniz?"
(Lokman: 31/20).[5]

Bir
toplum, aklı gideren içkiyi; nesli soysuzlaştıran zinâyı; dini dejenere eden ve
hiçe sayan hurâfe ve küfrü; canı ucuzlatan anarşi ve terörü (gerçek anarşi
Allah'ın sistemine karşı gelmektir); malı yok eden kumar, rüşvet ve israfı meşrû
görür, haklının değil; kuvvetlinin yanında yer alır, bunları da beşerî
düzenlerin müsâmaha ve müsaadeleri gölgesinde yaparsa, hiçbir şeyin güvence ve
teminatı sözkonusu olamaz. Beşerin insanca yasayabilmesi, adâletinden zerrece
şüphe edilmeyen Allah'ın hükümlerine bağlı kalmakla mümkün olabilir. Çünkü O,
"Hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?" (Tîn: 95/8).[6]



[1]
Zâriyât: 51/56.

[2]
Mâide: 5/40.

[3]
Nisâ: 4/59.

[4]
Şûrâ: 42/10.

[5]
Yine, aynı konuyla ilgili bk. Ra'd: 13/2; Hacc: 22/65; İbrâhim: 14/32, 33,
Nahl: 16/12, 14.


[6]
Cengiz Yağcı, Şamil İslâm Ansiklopedisi: 2/88-90.

ALLAH (C.C.) Allah Lafzı; Anlam ve Mâhiyeti
Varlıkların Türleri
1) Vâcibu'l-Vücûd
2) Mümkinu'l-Vücûd
3) Mümteniu'l-Vücûd
A) Aklî Deliller 1) Hudûs (So adan Varolma) Delilleriyle Allah'ın Varlığını İspat.
a) Cisimlerin So adan Yaratılması Esasına Dayanan Delil.
b) İhtirâ (İcat Etme) Delîli.
c) Terkip Delili.
2) İmkân Delîli
3) İbdâ' ve İllet-i Gâiyye Delîli
B) Naklî Deliller
Allah'ın Varlığına İcmâlî Birkaç Delil
1- İmkân Delîli
2- Hudûs Delîli
3- Hayat Delîli
4- İntizâm Delîli
5- San'at Delîli
6- Hikmet Ve Gâye Delîli
7- Şefkat-Merhamet Ve Rızık Delîli
8- Yardımlaşma Delîli
9- Temizlik Delîli
10- Sîmâlar Delîli
11- Sevk-i İlâhî Delîli
12- Rûh Ve Vicdân Delîli
13- Fıtrat Ve Tarih Delîli
14- Duygular Delîli
15- İttifak Delîli
16- Kur'ân Delîli
17- Peygamberler Delîli
"Allah? Kelimesinin İçerdiği Anlam ..
Allah'a İman
Allah Teâlâ'nın Birliği
ALLAH TEÂLÂ'NIN SIFATLARI
Kur'ân-ı Kerim Allah Teâlâ'yı Bize Nasıl Anlatıyor
Kur'ân-ı Kerim'de Allah'a İman ve O'nun Bazı İsim ve Sıfatları
Konuyla İlgili Hadis-i Şeriflerden Bazıları
YÜCE ALLAH'IN İSİMLERİ ?ESMA-İ HÜSNA? .
SIFAT-I İLAHİYYE .
1- Sıfat-ı Nefsiyye
2- Sıfat-ı Selbiyye (Tenzihat)
3- Sıfat-ı Sübûtiyye (Sıfat-ı Zatiyye)
4- Esmaül-Hüsna'nın Delalet Ettiği Sıfat ve Manalar
5- Haberî Sıfatlar
İstivâ
Nüzul
SIFÂT-I SELBİYYE .
SIFAT-I ZÂTİYYE .
1) VÜCUT ..
VACİBU'L-VÜCUD ..
2) KIDEM ...
3) BEKA ..
4) MUHÂLEFETÜ'N Lİ'L-HAVÂDİS .
5) KIYÂM Bİ-NEFSİHÎ
6) VAHDÂNİYET ..
SIFÂT-I SÜBUTİYYE .
1) HAYAT ..
2) İLİM ...
3) SEMÎ'
4) BASAR ..
5) İRÂDE .
İrâde-i Külliyye ve İrâde-i Cüz'iyye
a- Tekvinî İrâde
b- Teşriî irâde
a) Yaratma İradesi (İrâde-i Tekviniye)
b) Yasama İradesi (İrâde-i Teşriiye)
6) KUDRET ..
7) KELÂM ...
8) TEKVÎN ..
Tekvin Sıfatının İsbatı
RUYETULLAH .. Ru'yetullah; Allah'ın Görülmesi
Rü'yetin Dünyadaki Cevazı
Rü'yetin Âhiretteki Vücûbu
Allah Teâlâ'yı Görmek Mümkün müdür ? .
ALLAH'I İNKAR .. Allah'ı İnkar Etmede Önemli Olan Üç Etken . 1) Kibir ve İnat
2) Cehâlet
3) Tâğutların İfsadı
Allah'sız Bir Dünyayı Kimler İster? .
Allah İnancı Olmayan Toplum Modelinin Zararları
Allah'ı Düşündüren Kâinat Ayetleri
Yegâne Yaratıcı Allah'ı İnkâr Edenleri Düşünmeye Dâvet Bu Şiiri Kim Yazdı? .
Fabrika .
Tasvir
Allah'ı İnkâra Dayalı Felsefî Akımlar 1) Ateizm; Allah Tanımazlık .
2) Darwinizm ..
3) Naturalizm ..
Tabiat Nedir? .
Tabiat (Doğa) Yaratıcı Olabilir mi? .
4) Pantheisme .
5) Pozitivizm ..
Bilimlerin Dilinden .
Bak ve Düşün!
İlimler
6) İdealizm ..
İslâm Felsefesi mi? .
7) Reenkarnasyon .
8) Hedonizm ..
Niçin Yaşıyoruz? .
Beşer ve İnsan
Kitaplıktaki Kedi