Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Demokrasi Oyunu

Demokrasi Oyunu

Demokrasi Oyunu:


?Ver oyunu, gör oyunu!? ?Kim daha oy
alıyor/oyalıyor?? "Oy, oy!" diye halktan rey dilenenler, iş başına
geçtiklerinde halkı "of, of!" diye inletirler. Buna rağmen oyun devam eder.
Demokrasi sâyesinde insan, ısırıldığı delikten bir değil; on kez ısırılır.
Tahterevallidir demokrasi; partilerin biri iner, biri çıkar. Ama bu
tahterevallinin üzerine binilip oturulan yerinde gıcırdayan tahta kalas değil;
inleyen halk vardır. Hangi doktrin, rejimde hâkimse, onun koyduğu kurallar
işlemekte, hâkim gücün çarkının işlemesi için halkın desteğine ihtiyaç
duyulduğundan, senaryosu önceden yazılmış oyunda, halka sadece figüran roller
verilmektedir. Halkın seçmek mecbûriyetinde olduğu düzenin memurları, isteseler
bile hâkim gücün/derin devletin sistemini değiştirme hakkına sahip
olmadıklarından, halkı temsilen seçilenlere düşen iş, mevcut sistemin çarkının
başında durmaktan öteye gitmez. Bu olayda halka düşen ise, düzenin bazı
yerlerine idareciler tâyin ederek onların suçuna ortak olmaktır.

Demokrasi bir yönetim biçimidir; yönetimleri
belirleme biçimi değil! Kendisi bir düzendir; başka düzenlere kapı değil! Davul
tutanları seçme işidir; tokmakları değil! Egemen güçler tarafından kuralları
belirlenmiş oyundur; oyun kurallarını belirleme işi değil! Demokrasi, kitabına
uydurma rejimidir; Kitab'a uyma değil! Demokrasi ile disiplini esas alan
rejimler arasındaki fark, önemsizdir: Totaliter rejimlerde kral veya general;
?Ben böyle istiyorum!? der; Demokrasi ise, ?sen böyle istiyorsun!? der.

Din kurumlarının bağımsız olmadığı düzen nasıl
demokrat olabilir? Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesi teklif bile
edilemez, halk kendi istediği sistemi seçemez, kurulu düzenin uygulayıcıları
olarak kendi önlerine çıkarılan isimler arasında bir tercih yapmak, içinde
kendine benzeyen bulamadığı için dayatılan adaylardan ehven-i şerri tercih
etmeye çalışırsa, buna oyun denilmez mi? Halk idaresi diye, halkın inancına,
yaşayış ve ahlâkına saldıran düzenin adıdır bu ülkede demokrasi. Başta Kemalizm
ve onun ilkeleri olmak üzere, laiklik vb. tabuların bulunduğu düzen, nasıl
halkın yönetimi olabilir? Demokrasilerde egemenlik kayıtsız şartsız paranındır,
medyanındır, derin devletindir; ama halkın değildir. Halk, rüzgâr ne yönden
esiyorsa onun gücüyle savrulan yaprak gibidir. Ulusal ve uluslararası istihbârât
örgütleri, kartel ve holding patronları, siyonizm, ağalar, şeyhler, hizmet adı
altında devlet rüşvetleri, reklâm, aldatmaya dayalı propaganda, seçim kanunu vb.
adla seçim hile ve aldatmacaları, büyük partilerin devlet yardımı vb. yollarla
avantajları... bütün bunların halkı yönlendirmediğini kim iddia edebilir?
Öyleyse, gerçekten halk mı yönetiyor halkı?

Güçlünün hâkim olduğu rejimin adıdır demokrasi.
Çağdaş bir masaldan ibarettir. Her ne kadar tersi iddia ediliyor olsa bile,
seçenlerin ve hatta seçilenlerin değil; seçtirenlerin ve derindekilerin irâdesi
önemlidir. Demokrasi, bir Truva atıdır. Halka, oy vermeme hürriyeti bile
vermeyen çağdaş dayatma rejimidir. %51 delinin % 49 akıllıya gâlip
getirilmesinin adıdır. Müslümanla kâfirin, mücâhidle İslâm düşmanının, âlimle
câhilin, aydınla avamın eşit olduğu adâletsiz rejimin adıdır demokrasi.
Demokrasi açısından, oy veren insanlar, eşit olmasına eşittir, ama bazıları daha
çok eşittir. Elli bir pirenin kırk dokuz file gâlip getirilmesidir demokrasi.
Kazanan ve kaybedenin maçtan önce belli olduğu şikeli bir karşılaşmadır. Hakka
rağmen halk idaresi olmasının yanında; aslında halka rağmen egemen çevrelerin
halkın inancına ters dayatmalar rejimidir. Teorisiyle pratiği birbirine bu denli
ters bir anlayış, başka hiçbir ideolojide bu kadar sırıtmaz.

Kimler parti kurabilir? Partiler kanunu, hangi
mecbûriyetler getirmektedir? Meselâ İslâm partisi kurulabilir mi? Hani, halkın
idaresi idi demokrasi; ya halk İslâm'ı istiyorsa? Buna fırsat vermeden, yolu
açmadan halkın isteyip istemediği nasıl belli olacaktır? Kimleri seçebilir
vatandaş? Partiler ve adaylar her görüşe açık mıdır? Rejim, Atatürk ilkelerini
tâvizsiz uygulamaya çalışır. Gerçekten halk mı istemektedir bu kadar heykeli?
Halk Kemalist midir de, halkın yönetimi denilen demokrasi rejiminde yönetim onun
ilkelerinin dışına çıkamaz? Halkın inanç ve ibâdetleri, halkın seçtiği
yöneticilere ve onların yönettikleri düzene ne kadar yansıyabilmektedir? Halkı
etkilemede medyanın, propagandanın ve kaynak olarak paranın gücü nedir?

Ve bir düdük öttürülünce halkın irâdesi ne
durumlara düşmektedir? Demokrasi, demokrasinin raylarına oturtulmak adına
katledilerek demokratik (!) darbeler yapılır her on senede bir. Demokrasiye
kimler ve ne adına balans ayarı yapmaktadır? Partileri halka rağmen kim
kapatmakta ve kapatmakla tehdit etmektedir? Bunun demokrasi ile neresi
bağdaşmaktadır? Milyonlarca oyu kim, hangi gerekçeyle geçersiz/etkisiz saymakta,
daha az oya daha büyük yetkiyi kim, nasıl vermektedir? Demokrasi ile ilgili bu
tür sorunları ve soruları çoğaltmak mümkün...

Kapitalizmin sömürüsünü perdeleyen bir simgedir
demokrasi. Demos-kratos: Yunanca; Halkın yönetimi anlamına geliyor, yani halkın
hâkimiyeti. Batılıların helvadan putudur demokrasi; istedikleri zaman yiyip
yutarlar. Batılılar niçin Kuveyt'te, körfez ülkelerinde, Suudi Arabistan'da vb.
yerlerde demokrasi istemez? Bazı yerler içinse zorunludur demokrasi. Batının,
demokrasi kavalıyla kolay güdebileceği ülkelerde her konunun demokrasiyle
ilişkisi kurulurken, Batı, işine gelmediği yer ve zamanlarda, emir kulları
aracılığıyla demokrasiyi askıya alır veya aldırtır, darbeler yaptırılır. Meselâ
Türkiye'de müslümanlara zulüm gündeme getirilmezken Apo'nun idamı bir demokrasi
meselesi kabul edilir.

Demokrasi, monarşinin egemenliğine göz dikmiş,
krallık veya padişahlığın yanlışları üzerine antitez olmuştur. Gerçi
demokrasinin beşiği denilen yerlerde, Batıda kral ve kraliçeler hâlâ en üst
yöneticilerdir; bu tezat bile değerlendirilmez. İngiltere, Belçika, Hollanda,
Danimarka, Lüksemburg gibi ülkelerin başında hâlâ kral veya kraliçeler vardır.
Padişahlığa alternatif olarak kabul edilen demokraside 550 tane padişah ve
arkalarında sayısını kimsenin bilmediği gizli padişahlar bulunan bir anlayış
mıdır halkın istediği yönetim? Câhiliyye dönemindeki müşrikler de demokrattı.
Mekke'de de demokrasi vardı: İsteyen istediği putu serbestçe seçebiliyor, kimse
karışmıyordu. Aynı özgürlük çağdaş câhiliyyede de vardır: Zulümlerden zulüm
beğenebilir, tâğutlardan bir tâğut seçebilir insan, günümüzdeki çağdaş
demokrasilerde. Hakkını yemeyelim: Tavuklara kümeslerini, bekçilerini ve
kurtlarını seçme hakkı verir demokrasi. Hileli yollarla da olsa, halka
gardiyanlarını seçme hakkı verir.

?Demokrasilerde çare tükenmez? mi acaba? Bugüne
kadar ülkedeki çaresizliklere ne demeli? Doğrusu şöyle olmalı: ?Demokrasilerde
çene tükenmez!? Politika, iş üretmeye değil; laf üretmeye dayanır bu ülkede,
demogoji, laf yarışı, kandırma tükenmez bu düzende. Halk seçime katılabilir ama,
yönetimi hiçbir zaman ele geçiremez. Yönetim ve halk ayrımı vardır halkın
idaresi denilen demokraside.

İslâm'da halkın değil; Hakkın hükmü önemlidir.
Halk Hakka kul olmalı, O'nun hükmüne teslim olmalıdır. Çünkü,?insanların çoğu
bilmezler? (45/Câsiye, 26), ?insanların çoğu şükretmezler? (40/Ğâfir,
59), ?insanların çoğu nankördür? (25/Furkan, 50) ve ?insanların çoğu
mü'min değildir, iman etmezler? (40/Ğâfir, 59). O yüzden halkın çoğunluğuna
uymak, dalâlettir/sapıklıktır. ?Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak
olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tâbi
olmaz, yalandan başka (söz de) söylemezler.? (6/En'âm, 116). İnsanların
çoğunun bilmediğini, şükretmediğini, akıllarını kullanmadığını, yoldan
çıkmışlığını, günah ve haram peşinde koştuklarını, insanların mallarını haksız
yere yediklerini, çokluğu ve çoğunluğu ile böbürlenip üstünlük tasladığını, bu
yüzden mallarının ve evlatlarının çokluğu ile övündüklerini, daha çok ve daha
zengin oldukları halde kendilerinden önce nice toplulukları yok edildiğini,
bütün bunlardan ders almayan insanların yine pek çoğunun yoldan çıktığını Kur'an,
sayılamayacak kadar çoklukta ve ısrarla anlatmaktadır. Çokluğun ancak Allah'ı
zikredip anmada, şükretmede, kulluk ve ibâdet etmede, takvâda işe yarayan bir
şey olduğu da yine Kur'an'da ısrarla üzerinde durulun hakikatler olarak ifade
edilmektedir.

Çoğunun akılsızlıklarından bahsedilen insanlar,
Allah'ın hükümlerine itibar etmeyen, Rab olarak sadece Allah'ı kabullenmek
istemeyen kalabalıklardır. Sürüleştirilen, sömürülen, köleleştirilen
yığınlardır. Çalışan kafalar, akl-ı selîm sahipleri, kendilerinin farkına varan
kafalardır. Kendinin farkına varanlar, Allah'ın farkına varırlar; Allah ile
kendileri arasındaki farkı farkederler. Hadlerini bilirler ve O'na ait olan,
olması gereken hâkimiyeti kendi zimmetlerine geçirerek haksızlık edip ilâhlık
taslamazlar. "Onların (İnsanların) çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz
zan, haktan/gerçekten hiçbir şey ifade etmez." (10/Yûnus, 36). Haktan,
hakikatten bir şeyin ifadesi olmayan zanna uyanlar, ister çoğunluk, ister
azınlık olsun, gerçekten bir şeyin ifadesi olmayana uyduklarına göre
akletmiyorlar demek değil midir?

Halk deyimiyle "nerede çokluk, orada ..." Kendi
taraftarları ve ideologları bile, demokrasinin görmezlikten gelinemeyecek
zaaflarından haberdardır: "İyi hükümetler arasında demokrasi en kötüsü, fakat
kötülerin en iyisidir." (Aristoteles) "Hükümetlerin en iyisi, bize kendimizi
yönetmemizi öğreten hükümetlerdir." (Goethe)

Demokrasilerde mutlak doğru, çoğunluğun tespit
ettiği (ya da öyle farzedilen) görüştür. Doğru, parmak sayısına göre belli olur.
Halktır hakem, o ne demişse doğrudur. Serbest kılma veya yasaklama (helâl ve
haram kılma) yetkisi, halkındır, seçilmişlerindir. Bunun uygulamada böyle olup
olmadığı da, doğru olup olmadığı da tartışılmaz.

Aynı coğrafyada yaşayan insanlar olarak hepimiz,
aynı geminin yolcularıyız. Gemide delik açanlar, sadece kendilerini batırmış
olmazlar. Gâfil, hâin, ehil olmayan, güvenilmez (mü'min olmayan) kaptanın,
elindeki bozuk pusula ve yanlış harita ile gemiyi sürmesine rızâ göstermek, tüm
yolcular için hayatî tehlike demektir. Kaptan ve tayfaların yanlış rotalarına
seyirci kalmak, tüm yolcuları da gitmeleri gereken yere ulaşmalarına engel
olacaktır. "Devlet gemisinin sorumlu kaptanı, sadece bu gemiyi yöneten değil;
aynı zamanda bu gemiyle yolculuk edenlerdir."

Yöneticilerin amaç ve çıkarları ile onları
seçenlerin amaç ve beklentilerinin aynı olduğunu kim iddia edebilir? Enflasyon,
devalüasyon, vergi vb. adlar altında halk, kendi cebindeki paraları soydurmak,
bazılarına hortumlatmak için mi seçmektedir seçtiklerini? Halk yargılanırken,
halkın vekillerinin yaptıkları niye yanlarına kâr kalmaktadır? Kaç parlamenter
bugüne kadar suçlanabilmiş ve kaç tanesi cezasını çekmiştir? Partilerin başında
kapatılma korkusu Demokles'in kılıcı gibi durur; her on yılda bir darbeler âdet
olduğu için, buna sebep olmamak, fincancı katırlarını ürkütmemek gerekmektedir.
Demokratik düzenin vazgeçilemez unsurları olan partiler, kendi içlerinde sahi ne
kadar demokrasiye uygun davranıyorlar? Lidere rağmen farklı görüş
bildirilebilir, o istemeden birisi onun partisinden aday olabilir mi dersiniz?

Demokrasi, sözüm ona müslümanların bazıları
tarafından kutsallaştırılır, batılı cadı mankene başörtüsü taktırılır: ?Halkın
irâdesi Hakkın irâdesidir.? ?Halka hizmet, Hakka hizmettir.? ?İslâm,
demokrasinin ta kendisidir...?

Konuyu özetlemek gerekirse; Her yönüyle
kendisine has bir muhtevâya sahip olan İslâm Dininin, esas gayesini teşkil eden
?dini yalnızca Allah'a has kılma?yı gerçekleştirmek için, diğer bir ifade ile
İslâm'ı hâkim kılmak için kendine has bir yol ve yordamının olacağı da açıkça
bilinen hususlardandır. İslâm'ı hâkim kılmak için yapılacak her bir doğru eylem,
hatta zihinsel faâliyetler bile birer sâlih ameldir. Yani bu maksatla yapılacak
işlerimizin kabul edilebilmesi için, bir ameli, sâlih kılan özellikler
şunlardır: 1) Yapılacak amel ile birlikte sahih bir akîdenin bulunması, 2)
Yapılacak amelin ihlâsla, yani yalnızca Allah'ın rızâsı gözetilerek yapılması,
3) Bu amelin, şeriatin o amel için belirlemiş olduğu şekilde yapılması, yani
Kitaba ve Sünnete uygun olması (ittibâ). Dolayısıyla İslâm'ı hâkim kılmak için
izlenecek yolun, İslâm'ın kendi bünyesinden alınmış olması, yahut en azından
İslâm'ın açıkça yasaklamış olduğu gâye ve maksatlara götüren bir yol olmaması
gerekmektedir. Buna bağlı olarak, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Demokrasi,
esas itibarıyla, hâkimiyeti Allah'ın bir hakkı olarak kabul etmeyip bu hakkı
kayıtsız şartsız olarak halkta ya da millette gören bir rejimin adıdır.
Demokratik yöntemler de bu amacı gerçekleştirmek için ortaya konulmuş yollardır.
Müslüman bir kimse, İslâm'ı egemen kılmak için çalışma ibâdetini îfa ederken,
hiçbir yönüyle İslâm'la bağdaşmayan bu yöntemleri, İslâm'ı egemen kılmanın
vâsıtası olarak kullanamaz. Çünkü böyle bir durumda en azından sâlih amelde
aranan ?ittibâ? şartı bulunmayacaktır. Dolayısıyla böyle bir amel, en azından
red edilmiş olacaktır.

Kaldı ki, her bir sistemin yöntemi de ancak
kendi tabiatına uygundur. Amaç ile yöntem arasındaki tabiat farlılıklarının
varlığının sağlıklı birtakım sonuçlara ulaştıramayacağı da hem mantıkî bir
gerçektir; hem de artık gerek İslâm âleminde ve gerekse coğrafyamızda yaşanan
deneyimleri göz önünde bulunduracak olursak, vâkıa daha açık ortaya çıkacaktır.
Laiklik ise; en azından İslâm'ın devlet ve toplum hayatına dair hükümlerini red
ve iptale dâvet ettiğinden, müslüman açısından kabul edilmesi imkânsız bir
siyasal yaklaşımdır.

Allah'ın indirdiği hükümleri ve öncelikle de
Allah'ın hâkimiyetini (hangi çerçevede olursa olsun) red etmek de, İslâm dışında
bütün sistemlerin ortak yönünü teşkil eder. Dolayısıyla hâkimiyeti bütün kapsam
ve boyutlarıyla Allah'ın hakkı olarak görmeyen bir sistem ve din de, müslüman
tarafından red edilmeye mahkûmdur. Allah'ın hüküm ve hâkimiyetini kısmen ya da
tamamen red eden sistemlerin, İslâm'a göre başka bir şekilde değerlendirilmeleri
mümkün olmadığı gibi; müslümanın da bunları red etmekten başka bir tavır
takınacağını beklemek mümkün değildir.

Müslümanlar Allah'ın Dini'ni gerçek mâhiyetiyle
kavrayıp küllî ve cüz'î hiçbir alanda İslâm'dan başka herhangi bir sisteme
ihtiyaç duymayıp yalnızca Rablerinin dini ile yetinerek, sadece o dinin
gösterdiği doğrultuda, gösterdiği hedefe doğru ilerleyecek olurlarsa, hem kendi
aralarındaki anlaşmazlıkları ıslah edip birbirleriyle ilişkilerini düzeltecek,
hem de Rableriyle aralarını düzelterek O'nun rahmet ve inâyetine mazhar
olacaklardır: ?Uğrumuzda cihad edenleri, elbette Biz Onları, yollarımıza
iletiriz. Muhakkak ki Allah, ihsân edenlerle beraberdir.? (29/Ankebût,
69)

Bu memlekette; Allah'ın hükmünün
uygulanmasını istemek, şeriatı savunmak bile suç sayılabilir. "Şeriatçı" kavramı
bir suç, bir yafta olarak horlanan kimselere takılır, bazen herhangi bir olay
bahanesiyle İslâm düşmanları sokaklara dökülür, "kahrolsun şeriat!" şeklinde
anırmalar yükselir. Müslümanların sarılması ve savunması gereken şeriat, yine
içlerinden bazıları tarafından "hîle-i şer'iyye, yani şer'î hile terimiyle
hilelere âlet edilir, iş kitabına uydurulmaya, hilelere şeriatten kılıf
bulunmaya çalışılır. Bazıları da şeriatı da hakikatin dışında bir kabuk kabul
ederek onu küçümser, avâmın takılıp kaldığı ve ileriye geçemediği bir ilk aşama
olarak düşünüp, kendileri onu aştığını ileri sürerler.

Şeriat kavramının düşündürdüğü bir
husus da; bu kavramla ilgili ve aynı kökü paylaşan ?meşrû? ve ?gayr-ı meşrû?
terimleriyle ilgili câhiliyye insanının açmazıdır. Bilindiği gibi, ?meşrû?
şeriata uygun; ?gayr-ı meşrû? da şeriata uygun olmayan demektir. Şimdi, biri
kalkıp ?bu düzen, bu hükümet, bu yöneticiler gayr-ı meşrûdur? dese, bu ifâdeyi
bu düzenin kurumları ve mensupları yanlış ve suç sayıp bu sözü söyleyenin
cezâlandırılmasını isteyebilirler mi? Eğer ?bu düzen ve mensuplarının gayr-ı
meşrû? olduğunu kabullenmeyip suç saysalar, o zaman kendileri bu düzenin şeriata
dayalı olduğunu söylemiş, laik (dinsiz, daha doğrusu çok dinli), demokratik,
İslâm dışı devleti şeriata uygun görmüş olacaklar ki, bu önce savundukları
Atatürk ilkelerine, anayasaya ve ona bağlı kanunlara ters olan ciddi bir suç
unsurudur. Bilindiği gibi devletin en küçük bir esasının bile dine ve dince
mukaddes sayılan hususlara göre düzenlenmesini istemek bile suçtur, hele bu
düzene tümüyle meşrû, yani şeriata uygun demek tümüyle suç olacaktır.

Yok, eğer ?bu düzen meşrûdur?
diyen çıksa, bu sözü mevcut düzen yanlıları doğru mu, yanlış ve suç mu kabul
etsinler? Bu söz, bu sistemin şeriata uygunluğunu ifade etmektedir. Müslüman
açısından bu sözün doğru olmadığı açık-seçiktir, ama bu câhiliyye insanı olan
düzen taraftarlarınca öyle bir karmaşadır ki?

Bütün bu kaos içinde Allah'ın
dinine, Muhammed (s.a.s.)'in şeriatına, Kur'an'ın hükümlerine sarılmayı
başarabilen, ifrat ve tefritler arasında şeriatı incitmeyen ve incitilmeye aday
olmayan şeriatçı gençlere selâm olsun! O gençler ki, Rasûlullah (s.a.s.)'ın şu
tavsiyesine uymayı herşeyin önüne geçirmiş ya da geçirme gayretindedirler:
"Size bir şey bırakıyorum ki, ona sarıldığınız müddetçe dalâlete/sapıklığa
düşmezsiniz. O, Allah'ın Kitabı'dır." (Müslim, Hacc 147, hadis no: 1218; İbn
Mâce, Menâsik 84, h. no: 3074). Ne mutlu, Kur'an'ın hidâyetinde her türlü
sapıklığa düşmeyen şuurlu muvahhidlere!

"Şeriat kim sarây-ı Kibriyâdır /
Hakikat mülküdür muhkem binâdır / Anın her bir taşını her kim koparsa / Yerine
başını koymak revâdır." (İbn-i Kemal)

"Başını alır şerîatten koparsa
kimse taş / Oldu şemşîri anın insâna âhenden hisar." (Yahya Bey)

"Şeriatın kestiği parmak acımaz."
(Atasözü) (İslâmî hükümlere uymamaktan dolayı gelen cezâ için bir şey söylemek
mümkün değildir, anlamında deyim)

"Şeriat zâhire hükmeder."
(Atasözü) (Şeriat/İslâm hukuku, görünene göre uygulanır.)

ŞERİAT
Şeriat; Anlam ve Mâhiyeti
İslâm Şeratının Kaynakları
Kavram Olarak Şeriat
Kur'an'daki Kullanımı
Dinin Eşanlamlısı Olarak Şeriat
Din'in Bölümleri
Şeriat Kavramı ve Bazı Yanlış Değerlendirmeler
İslâm Şeriatının Özellikleri
Şer'î Hüküm..
1- Teklifî hüküm
2- Vaz'î hüküm
Kur'ân-ı Kerim'de Şeriat Kavramı
Hadis-i Şeriflerde Şeriat Kavramı
Şeriatlerin Esasta Birliği
Şeriat ve Laiklik
Şeriate Bağlılık ve İbâdet
İslâm'ın, Önceki Peygamberlerin Şeriatlarıyla İlişkisi
Şeriatte Hile Olur mu? Hîle-i Şer'iyye Denilen ?Hîle-i Şerriyye? 
Bazı Tasavvuf Erbâbının Şeriatı Basite İndirgemesi
Zâhir-Bâtın Ayrımı
Marifet ve Hakikat İddiası
Şathiye; Şeriatle Bağdaşmayan, İsyanla Dolu Tasavvufî Söz ve Şiirler
Devlet ve İslâm Devleti
Siyasî Anlamıyla Devlet
Müslümanların Tarihinde Devlet
Devlet Amaç Değildir
Hâkimiyet/Egemenlik Kayıtsız Şartsız Allah'ındır
Kur'an'a Göre Hâkimiyet Türleri
İslâm'a Göre Hâkimiyet
a- Allah'ın Kevnî Hâkimiyeti
b- Uhrevî Hâkimiyet
c- Genel Olarak Değer Yargılarında Hâkimiyet
d- Kanunî (Hukukî) Hâkimiyet
e- Siyâsal Hâkimiyet
Hâkimiyet Allah'ın Olmayınca
Allah'ın Hâkimiyetini Kabul Etmemek
Allah'ın İndirdiğiyle Hükmetme
Laiklik ve Hâkimiyet
İslâm'da Laiklik Yoktur
Laiklik, Yasama Gücünün Bölünmesidir
Demokrasi ve Hâkimiyet
Beşerî Sistemlerin Dünyevîliği; İslâm'ın Uhrevîliği
İslâm'ın Eksizliği ile Beşerî Sistemlerin Yetersizliği
Demokrasi Oyunu
Şeriat Kavramıyla İlgili Âyet-i Kerimeler
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar