Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
3- Ashab'ın Katıldıgı Fitneler Üzerine Birkaç Mütalaa
3 
 
3- Ashab'ın Katıldıgı Fitneler Üzerine 
Birkaç Mütalaa: 
 
 
Şurası muhakkak 
ki, sayıca az da olsa, arzu ve rızalarının hilafına da olsa, Ashabtan bazılar 
fitne hareketlerine bulaşmamışlardır. Bu durum Müslümanları Ashab hakkında 
birkısım yersiz düşünce ve hükümlere götürebilir. Bu ise, Ehl-i Sünnet akidesi 
açısından son derece mahzurludur. Gerek ferdî gerek içtimâî hiçbir amelî faydası 
olmayan bu hatalı değerlendirmelere düşemek için Ehl-i Sünnet alimlerinin bu 
meselelerle alâkalı olarak beyan ettikleri birkaç mütalaayı burada kaydetmede 
fayda var:[1] 
 
a) Ashab'tan Katılan da Katılmayan da 
Haklıdır: İbnu'l-Arabî, 
Ashab'tan bazıları bu dahilî harbe katılırken diğer bazılarının katılmayışını, 
cihadın farz-ı kifaye oluşuyla izah eder. İbnu Hacer de bu mealde olmak üzere 
şunları söyler: "Bu meselede hakikat şudur: Mezkur sahabeden herbirisi amelinin 
doğru olduğuna hükmetmiş olmalıdır. Kıtale bulaşanlar nezdinde, bağiler grubu 
ile harp etme emrini ifade eden delil vuzuh kazanmıştır ve kendisinde de bu işi 
yapacak kudret mevcuttur. Katılmayanlar için de, iki gruptan hangisinin baği 
addedileceği hususu vuzuh kazanmamıştır. Nitekim Huzeyme tu'bnu Sabit, Hz. Ali 
tarafında olmakla beraber savaşmamıştır. Ne zaman ki Ammar'ı savaşır gördü o da 
mukateleye katıldı ve "Ammar'ı bağî bir grup öldürecek" hadisini rivayet etti."[2] 
 
b) Fitnenin Bir Hikmeti: 
İbnu'l-Arabi'ye göre, "Ashab arasında cereyan eden bu savaşlarda Allah'ın 
güttüğü hikmetlerden biri, ehl-i te'vil ile yapılacak harbin ahkâmını 
öğretmektir."[3] 
 
c) Fitneye Karışan Sahabeler Hakkında 
Verilen Hüküm: "Sahabeler 
arasında cereyan eden vakalara temas ederken bir noktanın belirtilmesi 
gerekmektedir. O da, Sahabeler hakkında bu mesele ile alakalı olarak gelişigüzel 
söz etmemektir. Bu husus, Ehl-i Sünnet ile diğer fırkaların ayrıldığı mühim 
noktalardan biridir. Haricîler, Şiîler vs. bu meselede birkısım sahabeleri 
tekfire kadar giden ifratlara düşerler. Nevevî, Ehl-i Sünnet'in itidal üzere 
olan ve nasslara uygun düşen görüşünü şöyle hülasa eder: "Bil ki, Ashab 
arasında akan kanlar, hadiste gelen "...ölen de öldüren de ateştedir" tehdidine 
dahil değildir. Ehl-i Sünnet ve ehl-i hakk olan mezhebimizin görüşü "Ashab 
hakkında hüsn-i zanda bulunmak ve onların aralarında cereyan eden hâdiseler 
hususunda gelişigüzel söz etmekten çekinmek ve onların mukatelelerini te'vil 
ederek iyiye yormaktır. Şöyle ki: Onların hepsi müteevvil ve müçtehid 
kimselerdi. Allah'a isyan ve dünyevî bir maksatla hareket etmediler. Aksine her 
bir fırka, hak yolda olduğuna inanıyordu. Şurası muhakkak ki, bu içtihadlarında 
bir kısmı musib (isabet etmiş) bir kısmı da muhti (hataya düşmüş) idi. Hataya 
düşenler, bu hatalarında mazur idiler. Zîra içtihad meselesinde, müçtehide 
hatasından dolayı günah yoktur. Hz. Ali bu hareketlerde içtihadında musib ve 
haklı idi. Mevcut vaziyet karşısında verilecek hükümler şaşırtıcı idi, 
doğrusunu bulmak zordu. Bu sebeple Ashab kararda mütehayyir kaldı ve üç gruba 
ayrıldı. İki grub birbirine zıd içtihadlarla karşı karşıya gelirken, bir üçüncü 
grup bunlardan her ikisini de terketti, savaşlara katılmadı, doğru olanın 
hangisi olduğu hususunda kesin kanaat edinemediler." 
 
İbnu Hacer, bu mücadelelerde, kimlerin 
muhik olduğu bilinse bile, Sahabelerden hiçbirine, bu meselelerden dolayı ta'nda 
bulunmamanın bir vecibe olduğunda Ehl-i Sünnet'in "ittifak ettiğini" 
belirttikten sonra: "Zîra onlar bu harplerde, içtihadları sebebiyle mukatele 
ettiler" der. 
 
Nevevî'nin -ve veciz olarak da İbnu 
Hacer'in yukarıdaki açıklamalarında- atıfta bulunduğu "hata da yapsa müçtehidin 
günahkâr olmayacağı" prensibi, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şu 
hadisidir: "Bir hakim, içtihad ederek hüküm verince isabet ederse, kendisine iki 
sevap vardır; içtihad ederek verdiği hükümde hata ederse kendisine bir sevap 
verilir." 
 
Öte yandan alimler, Hz. Peygamber 
(aleyhissalâtu vesselâm)'in: "İki Müslüman birbirine silah çekecek olursa, ölen 
de öldüren de ateştedir..." hadisini şerhederken burada mevzubahis olan, "ölen 
ve öldüren"lerin -dine hizmeti gaye edinen bir te'ville değil- dünyevî bir 
maksat arama veya heva ve cehaletinin sevkiyle mukatelede bulunanlar olduğunu 
belirtirler. Sahabenin ise, sırf dinî gayretle bu mücadelelere girmiş bulunduğu 
her çeşit şüpheden uzak bir keyfiyettir. 
 
[4] 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/529. 
 
 
 
 
 
 [2] 
 İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/529. 
 
 
 
 
 
 [3] 
 İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/529. 
 
 
 
 
 
 [4] 
 İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/529-530.




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.